Tipik bir Tanpınar romanıdır.
Bununla şunu söylemek istiyorum:
Bu romanda, Tanpınar’ın şiirlerinde, düz
yazılarında, huzur romanında anlattığı şeyler bu romanda da vardır. Roman
özellikle Huzur romanıyla çok fazla paralellikler içerir. Hatta birebir benzenlikler
içerir demek daha doğru olur. Örnekleyelim,
Romanda Cemal’in kendisinden
yaşça büyük, bir nevi ağabey olarak gördüğü; bilgili, kültürlü, hareketten
ziyade düşünce adamı olan birisi vardır. Adı: İhsan. Huzur romanının kahramanı
Mümtaz’ın da hayatında benzer özellikler taşıyan bir ağabeyi vardır ki onun da
adı İhsan’dır. Benzerlik bununla da kalmıyor; zira Sahnenin Dışındakiler
romanındaki ihsan’ın oğlunun adı Mümtaz’dır.
Tabii ki romanın tipikliği
buradan gelmiyor. Romanı tipik bir Tanpınar romanı yapan asıl unsur, Tanpınar
estetiğinin roman kahramanı tarafından romanın değişik yenlerinde tespit
edilmesidir. Tabii burada öncelikle benim Tanpınar estetiğinden ne anladığımı
açıklamam gerekiyor. Tanpınar’ın yakalamayı en çok sevdiği estetik durum, farklı
güzelliklerin (makamların, renklerin, kültürlerin..) Bir terkibe girerek kendilerinden
çok faklı bir nesnede veya durum üzerinde müşahhas olması. Tanpınar bu eyleme
kristalizasyon diyor. Şimdi bu tanımın ışığı altında, yazarın romanın ana
ekseni üzerine oturttuğu iki objeden biri olan Elagöz Mehmetefendi Camii için
söylediği şu satırlara bakalım: “İşte Elagöz Mehmetefendi camii benim yalnızı
dört evresini saydığım bu ictimai jeolojinin her şeyi ve bütün hayatı etrafında
toplayan merkeziydi” (s. 20). Diğer
yandan, Romanın ana ekseninin üzerine oturtulduğu bir diğer obje olan Sabiha
için söylenen şu satırlar: Elagöz
Mehmetefendi camiinin minaresinde ezan okunuyordu. Sokakta satıcı sesleri
artmıştı. Mahur, İsfahan, Neva, Tahir, birbirleriyle karşılaşıyorlar sonra hep
birden benim yatağıma ve Sabiha’nın kumral saçları üzerine dökülüyorlardı.”
Dışarıdaki hayatın nağmelerinin Sabiha’nın saçlarında müşahhaslaşması..
Romanı tipik bir Tanpınar romanı
yapan bir başka özellik de Cemal’in de tıpkı Huzur’un kahramanı Mümtaz gibi
asıl eylemin ne tam içinde ne de tam larak büsbütün dışında olmasıdır. (bkz. Ne
içindeyim zamanın) Daha doğru bir ifadeyle tıpkı Huzur romanının Mümtaz’ı gibi
Cemal de “eylem karşısında aydın kararsızlığının simgesi” olan Hamlet
gibidirler. Hatırlanacağı gibi Huzur romanında Mümtaz patlak veren İkinci Dünya
savaşına karşı duyarlı olduğu halde bir şeyler yapıp yapmamanın kararsızlığı
(huzursuzluğu) içinde kıvranıp durur; bir türlü hareketin içine dahil olamaz
Mümtaz. Bu sırada elerinin arasından kayıp giden Nuran’a karşı bile harekete
geçemeyen Mümtaz, Nuran’ı da kaybeder ve böylece eşikte kalmanın; harekete
geçip geçmemek konusunda tereddüt etmenin bedelini sahnenin dışında kalarak
öder.
Aynı şekilde Sahnenin
Dışındakiler romanın Cemal’i de asıl sahne olan Kurtuluş Savaşının verildiği
Anadolu’ya geçip mücadele etmek yerine İstanbul’da kalıp Kurtuluş Savaşına pek
de suya sabuna dokunmadan destek vermesi tıpkı Mümtaz gibi Cemal’in de sosyal
hayatta sahnenin dışına kalmasına neden olur. Ayrıca yine Cemal’in dış alemin
bütün estetiğinin üzerinde müşahhaslaştığı Sabiha’ya karşı harekete geçemeyip
sahnenin dışında kalması (oysa babası cemal’e kendileriyle Anadolu’ya gelmek
zorunda olmadığını, isterse onu İstanbul’da bir yatılı okuya verebileceklerini
söylemesine rağmen Cemal hiçbir sebep olmamasına rağmen İstanbul’dan ve
Sabiha’dan ayrılır.) da Cemal – Mümtaz koşutluğuna örnektir. Üstelik yazar
Cemal’in sahnenin dışında kalmasını, Sabiha’yı sahneye çıkan ilk Türk kadını
olarak Cemal’in karşısına tekrardan çıkarttırarak vermesi de ayrıca dikkate
değerdir. Desteklemesi adına, Sabiha’nın ilk tiyatro çalışmalarında oyunculuk olarak
Cemal’le, yönetmen olarak da İhsan’la çalışmış olması ve sonradan hem Cemal’in
hem de İhsan’ın hayatlarındaki bütün estetiklerin temerküz ettiği Sabiha’nın
dışında kalmaları da benim romanı böyle okumama neden oldu.
Ayrıca -haddim değil ama- romanda
teknik anlamda şöyle bir kusur var: Cemal’in dayısının romana neden girdiği
belli değildir. Zira Behçet bey’in romanın vaka kuruluşuna en ufak bir etkisi
yoktur. Beklide vardır da ben görememişimdir bilemiyorum.
Roman, Cemal’in hem bireysel
anlamda hem de toplumsal anlamda sahnenin dışında kalmasının romanıdır. Şayet
Cemal İstanbul’a gitmeyip de İstanbul’da kalmadığı için Sabiha’nın hayatında
yer alamadı ve bu yüzden bireysel
anlamda sahnenin dışında kaldı. Öte yandan Anadolu’ya (Asıl Sahneye) geçip ölüm
kalım mücadelesi veren Milli Mücadelecilere katılmak yerine İstanbul’da kalıp
mücadeleye sorumluluk almadan destek vererek de toplumsal anlamda Sahnenin
dışında kaldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.