29 Ağustos 2012 Çarşamba

Sahnenin Dışındakiler


Tipik bir Tanpınar romanıdır. Bununla şunu söylemek istiyorum:

    Bu romanda, Tanpınar’ın şiirlerinde, düz yazılarında, huzur romanında anlattığı şeyler bu romanda da vardır. Roman özellikle Huzur romanıyla çok fazla paralellikler içerir. Hatta birebir benzenlikler içerir demek daha doğru olur. Örnekleyelim, 

      Romanda Cemal’in kendisinden yaşça büyük, bir nevi ağabey olarak gördüğü; bilgili, kültürlü, hareketten ziyade düşünce adamı olan birisi vardır. Adı: İhsan. Huzur romanının kahramanı Mümtaz’ın da hayatında benzer özellikler taşıyan bir ağabeyi vardır ki onun da adı İhsan’dır. Benzerlik bununla da kalmıyor; zira Sahnenin Dışındakiler romanındaki ihsan’ın oğlunun adı Mümtaz’dır. 

Tabii ki romanın tipikliği buradan gelmiyor. Romanı tipik bir Tanpınar romanı yapan asıl unsur, Tanpınar estetiğinin roman kahramanı tarafından romanın değişik yenlerinde tespit edilmesidir. Tabii burada öncelikle benim Tanpınar estetiğinden ne anladığımı açıklamam gerekiyor. Tanpınar’ın yakalamayı en çok sevdiği estetik durum, farklı güzelliklerin (makamların, renklerin, kültürlerin..) Bir terkibe girerek kendilerinden çok faklı bir nesnede veya durum üzerinde müşahhas olması. Tanpınar bu eyleme kristalizasyon diyor. Şimdi bu tanımın ışığı altında, yazarın romanın ana ekseni üzerine oturttuğu iki objeden biri olan Elagöz Mehmetefendi Camii için söylediği şu satırlara bakalım: “İşte Elagöz Mehmetefendi camii benim yalnızı dört evresini saydığım bu ictimai jeolojinin her şeyi ve bütün hayatı etrafında toplayan merkeziydi”  (s. 20). Diğer yandan, Romanın ana ekseninin üzerine oturtulduğu bir diğer obje olan Sabiha için söylenen şu satırlar:  Elagöz Mehmetefendi camiinin minaresinde ezan okunuyordu. Sokakta satıcı sesleri artmıştı. Mahur, İsfahan, Neva, Tahir, birbirleriyle karşılaşıyorlar sonra hep birden benim yatağıma ve Sabiha’nın kumral saçları üzerine dökülüyorlardı.” Dışarıdaki hayatın nağmelerinin Sabiha’nın saçlarında müşahhaslaşması..

Romanı tipik bir Tanpınar romanı yapan bir başka özellik de Cemal’in de tıpkı Huzur’un kahramanı Mümtaz gibi asıl eylemin ne tam içinde ne de tam larak büsbütün dışında olmasıdır. (bkz. Ne içindeyim zamanın) Daha doğru bir ifadeyle tıpkı Huzur romanının Mümtaz’ı gibi Cemal de “eylem karşısında aydın kararsızlığının simgesi” olan Hamlet gibidirler. Hatırlanacağı gibi Huzur romanında Mümtaz patlak veren İkinci Dünya savaşına karşı duyarlı olduğu halde bir şeyler yapıp yapmamanın kararsızlığı (huzursuzluğu) içinde kıvranıp durur; bir türlü hareketin içine dahil olamaz Mümtaz. Bu sırada elerinin arasından kayıp giden Nuran’a karşı bile harekete geçemeyen Mümtaz, Nuran’ı da kaybeder ve böylece eşikte kalmanın; harekete geçip geçmemek konusunda tereddüt etmenin bedelini sahnenin dışında kalarak öder.

Aynı şekilde Sahnenin Dışındakiler romanın Cemal’i de asıl sahne olan Kurtuluş Savaşının verildiği Anadolu’ya geçip mücadele etmek yerine İstanbul’da kalıp Kurtuluş Savaşına pek de suya sabuna dokunmadan destek vermesi tıpkı Mümtaz gibi Cemal’in de sosyal hayatta sahnenin dışına kalmasına neden olur. Ayrıca yine Cemal’in dış alemin bütün estetiğinin üzerinde müşahhaslaştığı Sabiha’ya karşı harekete geçemeyip sahnenin dışında kalması (oysa babası cemal’e kendileriyle Anadolu’ya gelmek zorunda olmadığını, isterse onu İstanbul’da bir yatılı okuya verebileceklerini söylemesine rağmen Cemal hiçbir sebep olmamasına rağmen İstanbul’dan ve Sabiha’dan ayrılır.) da Cemal – Mümtaz koşutluğuna örnektir. Üstelik yazar Cemal’in sahnenin dışında kalmasını, Sabiha’yı sahneye çıkan ilk Türk kadını olarak Cemal’in karşısına tekrardan çıkarttırarak vermesi de ayrıca dikkate değerdir. Desteklemesi adına, Sabiha’nın  ilk tiyatro çalışmalarında oyunculuk olarak Cemal’le, yönetmen olarak da İhsan’la çalışmış olması ve sonradan hem Cemal’in hem de İhsan’ın hayatlarındaki bütün estetiklerin temerküz ettiği Sabiha’nın dışında kalmaları da benim romanı böyle okumama neden oldu.

Ayrıca -haddim değil ama- romanda teknik anlamda şöyle bir kusur var: Cemal’in dayısının romana neden girdiği belli değildir. Zira Behçet bey’in romanın vaka kuruluşuna en ufak bir etkisi yoktur. Beklide vardır da ben görememişimdir bilemiyorum.

Roman, Cemal’in hem bireysel anlamda hem de toplumsal anlamda sahnenin dışında kalmasının romanıdır. Şayet Cemal İstanbul’a gitmeyip de İstanbul’da kalmadığı için Sabiha’nın hayatında yer alamadı ve bu yüzden  bireysel anlamda sahnenin dışında kaldı. Öte yandan Anadolu’ya (Asıl Sahneye) geçip ölüm kalım mücadelesi veren Milli Mücadelecilere katılmak yerine İstanbul’da kalıp mücadeleye sorumluluk almadan destek vererek de toplumsal anlamda Sahnenin dışında kaldı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.