"karşıdakinin seni anladığı kadar varsın" diye meşhur bir deyiş var. tam olarak böyle olmayabilirdi söz ama buna benzer bir şeydi işte) ben tam aksini düşünüyorum kari. yani karşıdakinin seni anlamadığı kadarsın aslında. (yadırgadın di mi? bu kadar erken mi?) belki de anlamadın ne demek istediğimi, salağa anlatır gibi anlatayım bak: diyelim ki içeriği 123456789 olan bir şey anlattım ben sana. sen bunun 123456'ya kadar olan kısımını anladın. yaygın kanıya göre ben bu ifadenin 123456'ya kadar olan kısmıyım. oysa benim demek istediğime göre ise ben aslında tam olarak 789'um. saçma mı geldi sana bu? saçma di mi? peki ama absürt edebiyat dedikleri nedir sanıyorsun? işte tam da bu aslında. beckett, ionesco yahut ne bileyim belki de jean genet bunu dedi ve onu yüceltti insanlar ben diyince mi yadırgadın, aşk olsun hiç adil değilsin ey kari. ben enis batur severim bil isterim ey kari. şöyle der bir şiirinde enis batur:
"Anlaşılmaz oysa insan: Nasıl birdenbire
başlayan yağmur uzaklaşıp gitmişse biz daha
şemsiyeyi açmadan"
buna ne dersin kari? insan anlaşılmazdır. insan senin anladığın kadar değil anlamadığın kadardır. (enis batur'un bu şiirinin adı "gri tavırlar". yani siyah değil beyaz değil gri. insan gridir. siyahı anlarsın beyazı anlarsın ama gri'yi hissedebilirsin anacak.
"...
keskin
duranla eğilip bükülen iç içe geçmiştir sanacak
aramızdan onu anlamaya çalışacak olan." 789'unu anlamaya çalıştığımız insanlar vardır hayatımızda ve onlara aşığızdır aslında ya da hayranız ne bileyim.. benim de 789'unu anlamaya çalıştığım insanlar oldu.
"suyu dinle ateşi yak özledim demek bu"
bu yüzden dikkat kesilmeyi öğrendim. bazı insanların söylediklerinden anlayamadığım kısımları anlamaya çalışmak için dikkat kesilmeyi öğrendim.
"beni vur saatin altında seni seviyorumdur bu"
sonra genele yayıldı her şeye dikkat etmeye başladım. mavi giyen bir kadının sevgiye ihtiyacı olduğunu fark ettim. gülerken kafasını geriye atan kadınların iyi seviştiğini. (vallaha lan var böyle bir şey)
"kov beni kabilenden ama bekliyorum demek bu"
laf lafı açıyor işte. çehov (çekov diye okunur) bunu fark ettiğinde yani insanın gerçek söylemek istediklerinin söylediklerinin karşı tarafta anlaşılan kısmında değil de anlaşılmayan kısmında olduğunu fark ettiğinde yani açık uçlu öyküler yazmaya başladı. çünkü insan açık uçludur biz zihnimizde tamamlamaya çalışırız onu. (farkında mısın ey kari şu ana kadar hiç bir eleştirmenin söylemediği bir şeyi söyledim. açık uçlu sanat eserlerinin neden açık uçlu olduğunu biliyorsun artık. e o kadar farkın da olsun.)
kimbilir belki de ben sana kendimden bahsettiğimde kendimi saklamaya çalışıyorumdur. ama sen beni gördün, hem de çırılçıplak.