13 Ağustos 2014 Çarşamba

dibe vurmak yahut bakhtin yahut turgut özben yahut da nezih ünen

başlığa bi "yahut da nietzsche" eklenebilirdi aslında ama iyice uzamasın diye bi nevi anjambament yaptım ve nietzsche ile ilgili olan kısmı aşağı aldım. (dikkatli kariler bu nietzsche nam alaman feylesofunun adının nasıl yazıldığına dair bir malumatım olmadığını hatırlayacaktır) neyse gelelim asıl mes'elemize:

dibe vurmak tabirini ben uydurdum. aslında uydurmadım da telif tabir konumuna getirdim diyelim.  tabir esasen nietzsche'de (böyle buyurdu zerdüşt'te) ve tutunamayanlar romanında geçiyor. ben bu tabiri bakhtin'in "karnavallaştırma" tabiri yerine kullanacam bundan sonra. (bu ruslar ellerine aldığı her şeyi ruslaştırır, ben de şimdi misilleme olarak onlara ait bir tabiri türkleştirerek ulusumuzun ruslara karşı bir nevi misilleme yapmasını husûle erdiririyorum lan kari) dikkatli kari mevzuya bir tülü giremeyip lafı dolandırdığımı farketmiştir evet öyle biraz. az şey mi lan ama yukarıda saydığım bir sürü şeyi bir araya getirip ortaya bütünlüklü bir şey çıkartmak, olsun o kadar da sabret biraz. (4 kez şey demişim)

şimdi efendim evvela bu "karnavallaştırma"nın ne olduğuna dair malumat vermek icap eder zannımca. bakhtin bu karnavallaştırma mevzuu hakkında  "rabelais ve dünyası" adlı eserinde şöyle der:

"Resmî festivallerin aksine, karnavallar yerleşik düzenden, egemen olan doğrudan geçici olarak kurtulmayı kutlar. Bütün hiyerarşik rütbeler, imtiyazlar, normlar ve yasaklamaların askıya alınışını gösterir. Karnaval gerçek festival zamanıydı; oluşun, değişimin ve yenilenmenin festivaliydi. Ölümsüzleştirilmiş ve tamamlanmış her şeye düşmandı."
buradan hareketle,
nietzsche. böyle buyurdu zerdüşt'te  yukarı çıkabilmek için en dibe vurmaktan bahseder. dibe vurmak: bir nevi hayatın olağan akışındaki şeylerin tamamen olağan dışına çıkmasını imler burada. devamlayın, son derece normal bir hayatı olan tutunamayanlar romanı kahramanı turgut özben hayatı reddeden müntehir selim ışık'ın peşinden giderken bir kerhaneye gider. orada hayatın olağan akışının kabul etmediği her şeyi yapmak üzere bulunmaktadır özben. bir kerhane olması münasebetiyle zina vardır orada sonra kumar oynatır özben, sonra içikiler su gibi akar. normal hayatın tamamen dışına savrulur yani özben'im turgut'um. bu bir nevi bakhtin abimizin karnavallaştırma dediği şeydir aslında bu. burada bir parantez açıp şunu da hatırlatmakta faide var:  rus biçimcileri "alışkanlığı kırma"nın sanatsallığı ortaya çıkardığını söyler. gerçekten de her sanat metni -özellikle de roman- günlük hayatın alışkanlığının kırılmasının bir doğal sonucudur aslında. burada bakhtin "karnavallaştırma" savıyla rus biçimcilerinin "alışkanlığı kırma" tezi aslında örtüşüyor, tezini ileri sürüyorum. aha da sürdüm. (lan kari bu kıyağımı da unutma neler neler öğreniyon ha farkında mısın?) şöyle ki karnaval bir çeşit hayatın olağan akışını kırmadır aslında. değil mi ki karnaval zamanlarında insanlar hiç yapmadıkları şeyleri hiç olmadıkları insanlarmış gibi yaparlar. işte tam da bu yüzden  karnavallar, insanlar için hayatın normal akışını bozmanın adıdır.
neyse bu mühim tespitten sonra biraz toparlayayım söylediklerimi. aslında gerek yok ama olsun. sana salak muamelesi yaptığımı düşünmeni istemem lan kari. sen kaçın kurrasısın... (entel okurlarım burada italio calvino'ya selam çaktığımı farketmiştir) turgut özben'in genelevdeki macerası bir nevi onun dibe vurmasaydı. bu dibe vuruşun gerçekleştiği mekan ve oradaki olaylar bize bir karnavalı çağrıştırmıştı. değil mi ki turgut özben "3 oda 1 salon"da evli-mutlu-çocuklu yaşamaktaydı (dikkatli kari burada demet akalın'a selam çaktığımı fark etmiştir) onun genelevdeki bu atraksiyonu işte karnavallaştırmaydı ve burada dibe vurup yukarı çıkmak istiyordu... ama olmadı... niye olmadı peki burada kilit soru budur. cevabı ben vermeyeceğim. nezih ünen verecek:


şarkıyı dinleme imkanı olmayan kariler için sözlerini de yazayım tam olsun:

alevler dansediyor, meşaleler...
erdemler kapılmışlar rüzgara.
uğuldarken bir toz bir duman,
dağlar taşlar yıkılmakta.

sevgi elden ele bir rus ruleti.
çirkinler takarlarken maskeleri
tutuşuyor güzellikler, dökülüyor.
tüm pespayeler çılgın gibi.

nereden çıktı bu karnaval,
kimler var maskelerin ardında
zamanın son halkası bu kör hayal
büyük küçük dost düşman bir arada

alevler dansediyor, meşaleler...
erdemler kapılmışlar rüzgara.
uğuldarken bir toz bir duman,
dağlar taşlar yıkılmakta.

devler olmuş birer çürük ihtiyar.
cüceler kapmış çelik hançeri.
korkaklarda zafer nidaları...
tufan gibi bir alkış, tezhürat...

nereden çıktı bu karnaval,
kimler var maskelerin ardında
zamanın son halkası bu kör hayal
büyük küçük dost düşman bir arada

doğrayın yürekleri, doldurun kadehleri.
bu bir zafer sarhoşluğu, haykırın türküleri.
gerin artık kanatları
atlayın karanlıklara,haydi gülün bakalım.
sonsuza dek...

düşmenin sınırı yok.
düşmenin sınırı yok.
düşmenin sınırı yok.

evet. buradaöncelikle şarkının adına sonra şarkının klibindeki atmosfere ve sonra da şarkının sözlerinin yukarıda anlatmaya çalıştıklarımla olan bağına dikkat kesil ey kari! özellikle de şarkının sonundaki tekrar eden sözlere dikkat kesil:
"düşmenin sınırı yok.
düşmenin sınırı yok.
düşmenin sınırı yok..."

işte turgut özben bir karnaval ortamında dibe vurup en yukarı sıçramayı umuyorken ne yazık ki nezih ünen'in şarkısının sonunda fısıldar gibi söylediği gerçekle yüzleşecekti: düşmenin sınırı yok. heyhat...
ki bu karnavallar klişe bir benzetmeyle çöl gibi hayatlarımızın küçük vahalarıdır. nereden çıktı bu karnaval dediğimiz anlarımız vardır karnavaldan sonra tekrar çöllerimize döndüğümüzde fark ettiğimiz.