9 Temmuz 2018 Pazartesi

van gogh, eksiklik vs. vb. vd.

epeydir van gogh'un bu tablosu dönüyor zihnimde. başkaca şeyler de çok döndüğü için midir nedir bir türlü odaklanamadım bu resme ama yine de durmuyor, dağıtıyor; endazeye gelmiyor bir türlü bu resimdeki kompozisyon bende.

zaman: günün hangi saatleri olduğu tam olarak anlaşılamıyor. ağaçların gölgesine bakarak, güneş
 -resme göre- sanırım sol arka tarafta ve tepede değil. bu da mevsimin sonbahar olduğunu düşündürtüyor. resimdeki insan eve doğru değil de evden giderken verildiğine göre vakit sabahla öğle arası bir zaman olmalı. akşam hava kararmaya yakın bir an olsaydı eve giderken resmedilirdi sanki.

mekan: ağaçların bittiği yerde -başladığı yerde mi yoksa?- bir ev var resme göre sağ altta kapı mı pencere mi tam belli olmayan bir açıklık var. zeminden biraz yüksekte olduğuna göre pencere olmalı bu açıklık. pencere açık olduğuna göre ya evde biri ya da birileri var ya da ne evde ne de etrafta kimseler yok. ama resimdeki kişiden başka birileri daha yaşıyor olmalı bu evde; çünkü eve doğru giden sağa doğru kavisli bir tekerlek izi var. insan olmasa da; en azından o tekerlekli arabayı çeken bir hayvan var orada yaşayan.

insan, (dasein) zaman içinde orada bulunandır heidegger'e göre ve bunlar onun varoluşunu belirleyendir. bu tablodaki kişi ve zaman ve mekan tam da heidegger'in anlatmaya çalıştığını kompoze ediyor aslında. evet insan bir zaman içinde orada bulunandır fakat hangi hal üzere? tamamlanmış bir hal üzere mi yoksa eksik bir hal üzere mi? heidegger buna eksik hal üzere cevabını verir. o halde dasein için şöyle bir gerçeklik söz konusu oluyor: insan bir zaman içinde eksik bir şekilde orada bulunandır. eksik bir şekilde orada bulunanı belli belirsiz mi yoksa apaçık, net bir şekilde mi kompoze etmek daha akla uygundur? bence belli belirsiz.


“Unutulmuş gibiyim ben
Ve insan bir bakıma
unutulmuş gibidir.
Bilmem ki nasıl anlatmalı?
Yalnız bile değilim.”

şiirin beni, başkasının zihninden veriyor kendini önce. şiirin beni birileri tarafından unutulmuş olduğunu edilgen bir fiille belirtiyor zira. sonra bu unutulmuşluğu tüm insanlara teşmil ediyor şiirin beni. ve ardından mevzuyu yine kendine döndürüyor ve yalnız dahi olmadığını söylüyor. yalnız bile olamamak: yani eksikliğin eksikliğinin söz konusu olması. yalnız olmak için eksik olmak gerekir oysa şiirin beni yalnız bile olamıyor o halde eksik olması gerektiği şey dahi eksiktir şiirin beni için.

şu halde yalnız olan: bir şeyden eksik olan.
yalnız bile olamayan: eksikliğin eksikliğini çeken. diyebiliriz.

 insan eksiklik üzere olduğuna göre neden tam olarak yalnız olamaz şiirin beninde olduğu gibi? burada eksikliğinin nedenini bilen ve bilemeyen insan ayrımına gitmek gerekiyor sanırım. eksikliğinin nedenini bilen biri yalnız olabiliyor çünkü mahrumdur ve bu mahrumluğuyla orada - bulunandır o. yalnız bile olamayan ise henüz eksikliğini tam bir eksiklik haline getiremediği için yani eksikliğin eksikliği söz konusu olduğu için yalnız olamamakkta. şu halde yalnızlığı bir dolaylı tümleç olarak kabul edersek: yalnız bile olamayan, yalnızlıkta orada - bulunamayan olduğunu söyleyebiliriz. (son cümledeki "yalnızlıkta" sözcüğü dolaylı tümleç görevindedir) insan hiçbir şekilde kendi gibi olamayandır da demek istiyorum aslında. insan kendi gibi olmak istediğinde şu halinde olamayandır; şu halinde olamadığı gibi olmak istediği de olmayandır. tıpkı "yalnız bile değilim" diyen şiirin beni gibi tıpkı van gogh'un tablosundaki insan gibi. bu da işte "bizim büyük çaresizliğimiz" oluyor en sonunda.

çalkantılı bir dönemin vasatlığı diye bir şey var. bende fazlasıyla mevcut bu. çalkantılı bir dönemin vasatlığı!

tekrar van gogh'un tablosuna dönmek istiyorum. resimdeki ben için hala "orada bulunan" diyebiliyor muyuz? tehlikeli oyunlar'da hikmet her şeyin rutin üzre akıp gittiği dönemlerden albaya bahsederken "içimde bir H. vardı suskun ve kızgın orada duruyordu" der. asıl ben'inden bahsederken hikmet değil H. diyen hikmet'e bakanlar orada bulunan hikmet'i mi görmekte yahut tersinde söyleyecek olursak hikmet orada bulunan mıdır? şayet orada bulunansa hikmet, içinde olan H. kimdir? van gogh'un bu tablosundaki kişi kimdir? bizim orada bulunduğu hal üzere gördüğümüz kişi midir? neyin eksikliği üzerine biridir resimdeki kişi? anlayan anladı: Heidgger'in dasein tanımı eksiktir diyorum.



nuri iyem'in şu tablosundaki kadın bir hikayeyle canlanmıyor mu içimizde? neyin eksikliği üzere bir hal içerisinde olduğuna dair koca bir yaşar kemal romanı yazılmaz mı? hangi özgürlüğün karşısında yapıp yapmamanın tereddüdünü duyumsamış olabilir bu kadın? bu tablo bende hep şu şarkıyla birlikte gelir:



çocuğuna nenni derken çocuğunun ileride yaşayacağı kötülüklere iç çeken bu yüzden ninnisine sesinin titremesi sinmiş bir kadın değil mi İyem'in tablosundaki kadın? tarlada sırtında bebeğiyle buğdaya orak sallayan bu kadın hangi eksiklik hali üzeredir? tarladan eve dönüp yemeği ocağa vurmanın eksikliği üzere mi sadece?

"her şey olacağına varır" annemden birkaç defa duymuştum bu sözü. hayatım boyunca abartmadan söylüyorum bu kadar yalın ve fakat bu kadar bilgece bir söz duymadım. her şey olacağına varıyorsa niçin namaz kılıyorsun demedim. bir fakih gibi "dua kaderi bozar" yanıtını bu cümlelere veremese de yaşamıyla bu yanıtı veriyordu çünkü. yahut her şey olacağına varıyırsa her şey eksiklik üzre bir haldedir o zaman diye de sormadım tabii. kendime sakladım sanırım bu soruyu. her şey eksiklik hal üzere... çok acaip ve çok uzun bir cümle bu, çok eski bir şarkıyı hatırlatan: