mendilimde kan sesleri: hiçbir şiir bu kadar zihnimde dönmedi sanırım o ana kadar. sonra şu türkü:
hastahaneden çıktıktan sonra dönüp süleyman amca'yı yoklamadım. belki de iyileşmişti, bilmiyorum ama gidemedim bir daha yedikule'ye. ölümcül bir hastalıkla pençeleşmeyen birisi asla hayatı gerçek anlamda anlayamaz der peyami safa. hayatı anlamıştım ben de yedikule göğüs hastalıkları hastahanesinde: hayatta aslolan hayatın kendisiydi. bütün sorunlar yapaydı, gelecek kaygısı, okunmamış kitaplar, maddi kaygılar hepsi anlamını yitiriyordu. benimle aynı illetten muzdarip muzafer tayyip uslu'nun "kan" şiirinin sonundaki gibiydi her şey:
kan
önce öksürüverdim
öksürüverdim hafiften,
derken ağzımdan kan geldi
bir ikindi üstü durup dururken
meseleyi o saat anladım
anladım ama, iş işten geçmiş ola
şöyle bir etrafıma baktım,
baktım ki yaşamak güzeldi hala
mesela gökyüzü
maviydi alabildiğine
insanlar dalıp gitmişti
kendi alemine
gökyüzü maviydi, bu gökkubenin altında kalayım her ne olursa olsun kalayım, yeter ki kalayım, yeter ki "gün eksilmesin penceremden" yaşamak güzeldi; başka hiçbir şey güzel değildi sadece yaşamak güzeldi... yaşamak güzeldi de bu mendil niye hep kanıyordu? genç bir asistan doktor vardı, ağzımdan kan geliyordu her seferinde artıyordu ve her soruşumda ona nede bu kan bir türlü kesilmiyor diye "normaldir" diyordu. ağzımdan sürekli kan gelmesi normalse, anormal olan neydi peki?
veremden öldüğünü bildiğim insanlar eliyordu aklıma, II. Mahmut, muzaffer tayyip uslu, Chopin, Schiller ve yoldaşım franz kafka. o günlere dair beni mutlu eden tek şeydi sanırım kafka'yla aynı hastalıktan muzdarip olmak. ve isa'nın en eski iki hastalıktan biri olarak tanımladığı hastalığa yakalanmış olmak vardı bir de. insanları yargılamak ve verem. ben ikincisine yakalanmıştım. birincisine yakalansaydım belki de ikincisine yakalanmayacaktım, kimbilir?
neyse sabah olmak üzere, adana'dayım. bir 26 nisan günüydü hastahaneye yatırıldığımda. to be continued..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.