22 Ağustos 2012 Çarşamba

İntiharın Bağlamı

Edebiyat ve Devrim'i okuyorum. birkaç defa daha okumuştum ama bu defa şöyle derinlemesine, not ala ala (ırzına geçer gibi) okuyayım istedim. Bir de Orhan Pamuk'un Kar romanına başladım. Aslında "Snow" desem daha iyi olur gibi çünkü İngilizcesini okuyorum romanın. Bugün sadece 2 sayfa okuyabildim. Adorno'nun "Edebiyat Üzerine Yazıları"nı okuyacaktım, başladım da hatta. ama türkçe olmasına rağmen Kar'ın ingilizcesinden daha yavaş ilerlediğimi farkedince bıraktım. Çevirmen eseri almanca bıraksaymış daha iyiymiş. bir de halsizdim boğazımda bir yanma var belki de onun da etkisiyle bıraktım kitabı.

Selim Işık ve Hikmet Benol'un intiharı üzerine doktora tezi vermek fikri epeydir kafamda. genel anlamda önce intihar kavramına değinip sonra da özelde selim ışık'ın intiharına değinmeyi düşünüyorum. İntihar hayatı anlamanın en önemli anahtarlarından biridir. birini intihara götüren süreci iyi tahlil edebilerseniz hayatın anlamına da vukuf olabilirsiniz gibi gelir bana hep. bu durum, borçları yüzünden intihar eden müflis bir tüccarın intiharı için de ontolojik kaygılar yüzünden intihar eden için de geçerli. (burada şarabımı doldurmak için biraz ara veriyorum. şaka şaka lan şaka sodalı ayran yaptım onu içecem. sodalı ayran göstergesinin entellektüellik gibi bir gösterileni yok di mi ey kari)

intihar için en çok söylenen şey şunlar: "kişinin kendi vücudunu kullanarak kalanları cezalandırmasıdır" ya da "intihar eden kişi aslında hayatın kendisini aştığını dışavurmuştur" biraz dikkatli bakınca iki nedenin de intihar edenlerin, kalanların zihninde yaratıığı intibayla alakalı olduğu görülecektir. burada sorun şu ki intihar; müntehir'in zihnindeki tezahürüyle açıklandığında ancak hayatı bütünleyen bağlamına oturtulabilir.

burada sözü bukowski abime bırakayım:

en iyiler genellikle
intihar ederler
sadece kaçmak için
ve o geride kalanlar
asla tam olarak anlayamazlar
neden biri
onlardan kaçmak istesin ki..!

bukowski muhtemelen sarhoşken yazdı bunları. o yüzden intihar üzerine yakaladığı yalın gerçeği sadece üstünkörü verip geçti. bukowski de intiharı geride kalanların zihninden okumanın anlamsızlığını yakalamış. müntehir'in zihnindekini de yakalamış bukowski hatta ne için intihar ettiklerini de yakalamış fakat müntehirin nereye kaçmak istediğini es geçmiş. sarhoş bunak işte olur o kadar...

evet müntehir kaçmak ister fakat nereye? bu sorunun yanıtını tezimde savlamayı (savlamak? what a fucking word) düşünüyorum ama kısaca vermek gerekirse;

şayet müntehirin bilinçaltında ya da bilincinde bir tanrı fikri olmasaydı intihar edemezdi. bununla şunu demek istiyorum. müntehire bu acı ve anlamsız hayattan kaçma dinamiğini yaşatan bir tanrı fikri ve onun vaadeetiği sonsuz iyilik ve güzellik fikridir. ama "intihar günahtır ve külliyen yasaktır" (ahmet telli'ye de bi selam çakalım) dinler intiharı yasaklar fakat intihar edenin mutlak bir cezaya çarptıralacağına dair bir ipucu vermez. (hadisler bunu söyleyebilir ama hadis dini diye bir din yoktur.) tabii burada bunu çok da fazla nüanse etmeyeceğim. notlarıımı aldım, delillerim sağlam tezde tartışırım uzun uzadıya artık bunu ama özetle bu işte. selim ışık'ın intihar etmeden önceki son günlerinde kendinde İsa'yı görmeye başlamasını tezde öncelikle "baba katli" daha sonra "suçun önselliği" ve sonunda "intihara ortam hazırlayan bir süreç" olarak okuyacağımı beyan eder saygılar sunarım.
İşte böyle sayın bayan Vera Tulyakova.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.