12 Temmuz 2021 Pazartesi

midnight cowboy yahut bir rüyaya ağıt 1.

bi't tabii bir rüyaya ağıt gibi bir seri oluşturulacaksa onun ilk filminin bir rüyaya ağıt yani Darren Aronofsky'nin Requiem For A Dream'i olması beklenir ama sonuçta ben hür ve bağımsız bir mason olduğum için John Schlesinger'in geceyarısı kovboyu'nu birinci sıraya aldım. bunda tabii ki dustin hoffman'ın aklıma her geldiğinde hayranlıkla önünde eğilme isteği uyandıran oyunculuğunun da etkisi var. tabii bir de filmin müziği Everybody's Talkin' şarkısı ve bir de dustin hoffman'ın "I'm Walkin' Here" dediği sahne... varolmak, var olduğunu göstermek isteğinin bu denli kesif olduğu müzik ve sahne çok azdır sanırım. hastalığının adı anılmıyordu ama galiba tüberkülozdu rico. ve çok üşüyordu o, soğuk new york'ta. arkadaşı geceyarısı kovboyuyla birlikte sırf ısınabilmek ve yeniden yaşadıklarını hissedebilmek için her daim güneşli ve palmiye ağaçlı florida'ya gitmeye karar veriyorlardı. kendilerini gerçekleştirebilmek için new york'a gelen ve bir şekilde yolları kesişen iki kişinin başka bir var oluşa gitmeye çabalamalarının yani rüyalarının elim bir şekilde bir ağıta benzemesinin -amına koduğumun cümlesini bağlayamayacağım sanırım- neyse Ratso, hep hayalini kurduğu yaz'ı temsil eden gömleğiyle yaz'ın bütün çağrışımlarını vaat eden florida'ya giderken ölür. arkadaşı geceyarısı kovboyunun ölmüş Ratso'yu -sanrım o saatten sonra ona Rico demenin bir gereği yok artık- koltukta dik tutmaya çabalaması, işte burası da sanırım yani bence işte filmin bir rüyaya ağıt kısmını oluşturuyor. 


aslında tabii bütün filmler, romanlar, tiyatrolar falan bir şekilde bir rüyaya ağıt'tır. new york'a  çok güzel ve zengin kadınlarla birlikte olmak için gelen  bir adamın bir şekilde bunu başarıp bu minval üzere yaşadığı bir film yahut roman çok da çekici gelmezdi sanırım kimseye. dolayısıyla burada bir rüyaya ağıt da olmazdı haliyle. new york'a bir şekilde yırtmak için gelen iki kişinin bütün çabalarına rağmen sonunda başarısız olmasını anlatan bir film, yahut roman da yine bir rüyaya ağıt olmazdı. bütün romanlar, filmler aşağı yukarı bu şekildedir. hatta yapısalcıların yerinde tespitiyle, önce bir sorun ortaya çıkar, ardından kahraman bir yolculuğa çıkar ve sorun çözülür şeklindeki masal yapısı demek istiyorum ki epey ortak bir izlektir edebiyat için de sinema için de. ama bu filmde ve sair birkaç film ve romanda bu izlek tepetaklak edilir bu yüzden de bu filmler yahut romanlar bir rüyaya ağıt parantezine alınabilir, alınmalıdır. devamlayın,

 mezkur filmimizde doğdukları yerde barınamayıp sorunlarından kurtulmak için new york'a hicret eden kahramanlarımızın yaptığı bu iş klasik çatışma kuramına uygundur. fakat olması gereken yani beklenen: kahramanların sorunlarını halledebilmek için geldikleri bu yerde başarılı ya da başarısız olmalarıdır. başarısız olurlar. ve fakat hikaye bitmez. hep bahar hep güneşli başka bir yere hicret etmeye karar verirler. heyhat bu rüya da malum, bir ağıtla sonuçlanır. 

tabii ki kendi rüyalarıma ağıttan bahsetmeyeceğim burada. o kadar düşmedim daha. (bu cümleden biraz düştüğüm manası da pekala çıkabilir ama neyse) sosyal medya hesaplarımı -ekşi sözlük dahil- kalıcı olarak kapatmayı düşünüyorum. acaba ne yapıyor diyeceğim bi çok insan var bi şekilde görmek iyi oluyordu ne yaptıklarını ama gerek de yok sanırım artık. başka bir şeye alan açmak için bunu yapmıyorum ama insanların mutlu olmaları neyse herkes için her şey yolunda gibi. uzun otobüs yolculuklarına çıkmayalı da kaç zaman oldu, bilmem. burayı silmeme kararı aldım. (aman ne mühim). ne yapacağımı bilebilmeyi çok isterdim. ne yapmayacağımı biliyorum ama neyse. mükemmel biri olmayı istiyordum. alanımda falan da iyi olmak istyordum, en iyi olmayı. olmadı. yarı aydın oldum. oğuz atay falan da bu yüzden çalıştım aslında. yarı aydın olmak istemiyordum ama yarı aydın eleştirisi yapan bir yazar üzerine çalışan yarı aydın oldum ola ola. giora feidman dinledim biraz. 98 yılıydı. panasonic bir walkman almıştım. bi arkadaşım -adını bile hatırlayamıyorum şu an ne kötü- vermişti feidman'ın kasetini. tam bu şarkıyı dinlerken beyazvler'deki evimizden çıkıp özal'a doğru yürüyordum. 



şiirden anlamıyorum pek. teknik olarak çok az bilgim var şiir hakkında desem yeridir. sadece nasıl, ne zaman ve ne için yazıldıklarını anlayabildiğim şiirleri sevebiliyorum. 
turgut uyar'ın "eksik bıraktığım her şeyim kalır" nakaratlı "iyimser bir sonuç’a" şiiri mesela. birkaç gün oluyor, yürüyordum, akşamüstüydü. "iyimser bir sonuç'a" şiirini anladığımı daha doğrusu niçin ve nasıl bir zaman diliminde yazıldığını anladığımı duyumsadım. 

"ben bir gün giderim ki neyim kalır
eksik bıraktığım her şeyim kalır

yaz günü kim ister ki öldüğünü
eksik bıraktığım her şeyim kalır

yaşamam bir beyazlık gibi sanki
eksik bıraktığım her şeyim kalır

genişlerim dağılırım beyazım
ben bir gün giderim ki neyim kalır

ben bir gün giderim ki ey diri at
elbette benim de bir şeyim kalır" ve tabii bununla beraber otomatikman edip cansever'in "sonrası kalır" şiirini de duyumsuyorsun. 

On kalır benden geriye dokuzdan önceki on
Dokuz değil on kalır
On çiçek, on güneş, on haziran
On eylül, on haziran..
On adam kalır benden, onu da
Bal gibi parlayan, kekik gibi bunalan
On adam kalır.

Ne kalır ne kalır
Tuz gibi susayan, nane gibi yayılan
Dokuzu unutulmuş on yüz mü kalır
Onu da unutulmuş bir şiir belki kalır
On çizik, on çentik, on dudak izi
Bir çay bardağında on dudak izi
Aşklardan sevgilerden
Suya yeni indirilmiş bir kayık gibi
Akıp geçmişsem, gidip gelmişsem
Bir de bu kalır.

Ne kalır benden geriye, benden sonrası kalır
Asıl bu kalır." 
....
devamı da var şiirin de gerek yok çok uzadı. yani şiir çok uzadı anlamında değil bu yazı fazla uzadı. zerkalo'da bir cümle geçiyordu neyse ya zerkalo kadar bir rüyaya ağıt değilmiş gibi olan ama gerçekte tam bir rüyaya ağıt filmi olan başkaca bir film yoktur denilebilir. neyse bu başka post'un konusu olsun.

 bir de edip cansever'in  "gelmiş bulundum"u var. bir insanın kendi hayatını bu kadar rast gelelikle bu kadar önemsizleştirerek anlatması beni acaip rahatsız ediyor. 

"ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları
söyleşin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum" 

birkaç hafta sonra, tam zamanını bilmiyorum ama sigaraya başlamayı düşünüyorum. bırakırken en son kent blue d range içmiştim hala varsa onla başlarım yahut camel olabilir bilmiyorum, fark etmez.