31 Mart 2012 Cumartesi

"musiki ruhun gıdasıdır musikiye bayılıyorum"

başka hiçbir sanat müzik kadar "kendinde şey" değildir sanırım. ondan haz almak için duyu organınızın asgari çalışması yeterli. anlamak gerekmiyor müzikten haz almak için ama anlamadan dinleyip sevdiğin bir şarkının sözlerini anlayınca daha bir sevebiliyorsunuz onu:

şimdi şu şarkıyı dinle bir şey anlamaya çalışmadan dinle sonra bir  de sözlerini anlamaya çalışarak dinle:

there’s a place in the sun, for anyone who has the will to chase one
and i think i've found mine, yes, i do believe i have found mine, so

close your eyes, and think of someone, you physically admire
and let me kiss you, let me kiss you

i've zig-zagged all over america, and i cannot find a safety haven
say, would you let me cry, on your shoulder
i've heard that you’ll will try anything twice

close your eyes, and think of someone, you physically admire,
and let me kiss you, let me kiss you

but then you open your eyes, and you see someone, that you physically despise
but my heart is open
my heart is open to you

"musiki ruhun gıdasıdır" will carry on...

17 Mart 2012 Cumartesi

Genç Werther yahut Tarihe Not Düşmek

yarın üds var. birazdan son tekrarımı yapacağım. hiçbir şey bilmiyormuşum gibi bir his var içimde. bazı sınavlar öncesinde çoğunlayın olur bana böyle. bilmek; güç veriyor insana. bu yüzden midir bilmem hep bilmeyi istedim; bildikçe daha fazlasını istedim, sonra daha fazlasını. beşir fuat, (enis batur'un tabiriyle:"
— beşir fuat, yanlış kardeşim benim.") bir mektubunda, "okudukça yalnızlaştım, yalnızlaştıkça okudum" diyordu. bilme isteğinin tutkuya dönüştüğü ender insanlardan biriydi beşir fuad. o kadar ölüm hakkında gerçek fikirler edinebilmek için bileğini kestikten sonra hissettiklerini yazacak ve çok kısa sürede bunu tahlil etmek isteyecek kadar bilmeye tutkuluydu o. aynı zamanda bir doktor da olan beşir fuad: "ameliyatımı icra ettim. hiçbir ağrı duymadım. kan aktıkça biraz sızlıyor. kanım akarken baldızım asağıya indi. yazi yaziyorum, kapıyı kapadım diyerek geri savdım. bereket versin içeri girmedi. bundan daha tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. baygınlık gelmeye başladı". diye başlamıştı intihar mektubunun girişine. tek vasiyeti de naaşının tıp fakültesine kadavra olarak bağışlanması oldu. bir pozitivistti beşir fuad. her pozitivist gibi bilmeyi çok istedi. ama bir yerde buna son vermek gerektiğini düşündü sanırım. kimsenin intiharı üzerine ahkam kesebilecek kadar bencil biri değilim. sadece bunun sebebini bilmek istiyorum. küstahça bir istek bu ama istiyorum yine de. 
Genç Werther, 6 mayıs tarihli mektubundaydı yannlış hatırlamıyorsam, "bilebildiklerimi herkes bilebilir; yüreğimdir asıl bana iat olan" diye yazmıştı arkadaşına. oysa yanılıyordu. sanıyordu ki werther "sevmek" bilmenin dışında bir çabanın üründür. oysa Werther'in sevgisini yaratan ve besleyen süreç , Lotte'yi öğrenmesinin, tanımasının bir süreciydi aynı zamanda. insan bilebildiğini, anlayabildiğini seviyordu. bunu göremedi werther. Goethe, kitabına "genç Werther'in Istıraplar" adını koyarken Werher'in intiharına vurgu yapmak istemiyordu; reddetiği bilginin, yücelttiği sevgiyi doğurduğunu anlamasıydı genç werther'in asıl ıstırabı.

neyse bu kadar yeter kişisel tarihime  not düşeyim istedim:yarın üds var ve ben birazdan son tekrarımı yapacağım.

""yaşamanın bir rüyadan, bir hayalden başka bir şey olmadığını düşünen ilk kişi ben değilim. fakat bu düşünce bir gölge gibi peşimi bırakmıyor. insanların kuvvetleri ve yetenekleri öylesine sınırlı, öylesine küçük bir alan kaplıyor ki ellerinden çok az şey geliyor. dikkat edelim; bütün uğraşmalarımız, bütün çabalarımız yalnız geçimimizi sağlamak ve yaşamak için. yani şu zavallı varlığımızı devam ettirmekten başka bir amacı olmayan ihtiyaçlarımızı karşılamak için didinip duruyoruz. huzurlu olduğumuz zamanlarda bile bu huzur kadere rıza gösterişimizden ileri geliyor.

bizler aynen zindanların duvarlarına gönül ferahlatan, güzel resimler çizen mahkumlara benziyoruz. bunları düşündükçe aklım duruyor. kendime, kendi içime dönüyorum ve orada bir dünya buluyorum. fakat bu dünyada hayat ve hareketten daha çok anlamlı sezişler ve karanlık istekler var. böyle zamanlarda her şey karşımda hiçleşiyor ve ben gülümsüyorum. ne zaman böyle dalsam ve derin derin düşünmeye başlasam daha da derinlere iniyorum. "