24 Şubat 2013 Pazar

bir rüyaya ağıt

epeydir gördüğüm bir rüyayı yazacaktım buraya ama vazgeçtim. tekrar eden rüyalar görmenin mantıklı bir sebebi var mıdır bilmem. nietzsche (ya da neitzsche ne bileyim ibnenin adını doğru yazmayı bir türlü öğrenemedim) "ne götürdüysen o büyür yalnızlıkta" der "böyle buyurdu zerdüşt"te. benimki de ohesap belki. kimbilir. bozkırın ortasında biteviye devam eden tek şerit bir yol. yol çizgileri belli belirsiz seçiliyor. bir ağaç var yolun kenarında. ağacın olduğu yerden bir şose uzanıyor yamacında üzüm bağı olan bir tepeye doğru. biçilmiş buğday tarlaları. mevsim sonbahar olsa gerek ağaçlar sarıya durmuş. içinde odun soası yanan evler seçiliyor çok uzakta tek tük. fikret otyam tablosundan fırlamış gibi köylü kadınlar sonra


ben seni böylece gördüm işte. uzakta, bozkırda.

10 Şubat 2013 Pazar

hamlet yahut aydın kararsızlığı üzerine

okumuş-yazmış taifesine özgü bir hastalığın karar verememe hastalığının tiyatrosudur hamlet. çok bilinen o meşhur tirat'ndaki o meşhur söz bile kararsızlığın bir dışavurumudur: "olmak ya da olmamak" o ya da bu.. bir çeşit kararsızlık hali yani. eyleme geçememe hali ya da.
bir türlü eyleme geçememe hali sancısı diye bir şey var sanırım. düşünce sonuçsuzdur eylem ise sonuçlu. düşünce bedel ödetmez eylem ise ödetir. şair ne güzel anlatır aydının bu eylemsiz halinin biteviyeliğini: "bütün gençliğim böylece geçip gitti işte ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim" vazgeçemediğin şeyler olduğu sürece zaman bir şeyleri değişitirmeden geçip gider. vazgeçmek eylemdir; vazgeçememek ise düşünce. 

neyse ne diyordum ben mereti içmiş olmak içrerim

9 Şubat 2013 Cumartesi

güzel yahut kötülük üzerine

"içinde kötülük barındırmayan bir güzelliği anlayamıyorum" der charles baudelaire. kafka da onaylar onu sonralayın: "iyi bir yönüyle rahatsız edicidir" diye. savunmam bu kadar, başka sözüm yok sayın yargıç.
söz anlamını yitirir güzellik kötüyle buluştuğunda. buradaki kötü güzel olanın kötü olması anlamında değil illa ki. güzele ulaşmaya engel olan şey ya da şeyler de olabilir bu kötülüğü yaratan. neyse pek anlatacak durumda değilim. benim yerime evgeny abim anlatsın:


2 Şubat 2013 Cumartesi

Başını bir emele satan kahraman gibi

yok bu şiirin yani necip fazıl'ın "kaldırımlar" şiirinin üzerine konuşmayacağım. aslında genel anlamda bir şey üzerine konuşmak gibi bir istek de yok içimde şu an. sadece yapacak bir şey yok ve canım sıkılıyor. kıskandığım insan tipidir başını bir emele satan insanlar. ama olmadı. anna karaninna'daki "levin" gibi olabildim sadece sanırım: "köpeklerin havlamasından arabanın köyü de geçtiği anlaşılıyordu. sonra bomboş tarlalar kaldı her yanda, ilerde köy ve ıssız şosede yalnız başına yürüyen, her şeye yabancı, her şeyden uzak levin..." anna karenina aldattı kocasını. aslında aldatmadı. tolstoy'un söylemek istediği şeye uygun davrandı anna: kökü, varoluşu ruhtan gelen bir sevgiye dayanmayan evlilikler, ilişkiler, arkadaşlıklar yıpranmaya bitmeye mahkumdur demek ister tolstoy ve anna'ya bu kaderi yaşatır. ve her anna'nın bir kont vronski'si olduğunu söylemek ister tolstoy sonra.
uykum geldi belki yarın devam ederim. anna güzel kadındır. tüm anna kareninalar aşkına,