23 Mayıs 2012 Çarşamba

tanganika röportajı

tanganika röportajı Nazım'ın en sevdiğim şiiri. hatta benim en sevdiğim şiirdir. bu şiirle ilk tanışmam Nevra'nın bana  hediye ettiği nazım'ın "son şiirler" kitabından bu şiiri göstermesiyle oldu. özellikle şiirin birnci bölümünü okutmuştu bana. soğuk bir kış günüydü adana'ya gelmiştim. toros caddesinde bir yerde oturuyorduk. 2003 yılıydı.
 birinci mektup

uçuyorum karlı ukrayna ovalarını.
yıllardır bu ilk hava yolculuğum sensiz.
elini aradım yerden kesilirken,
alışkanlık,
yere inerken de arayacağım.

dün gece bavulumu hazırlıyordun,
omuzların kederliydi,
belki değildiler de, bana öyle geldi, kederli olmalarını istediğimden.

bu sabah kar aydınlığıyla uyandım.
moskova uykudaydı, sen uykudaydın.
saçların saman sarısı kirpiklerin mavi*,
ak boynun uzundu, yuvarlaktı
ve kırmızı, kalın dudaklarında keder,
belki değildi de bana öyle geldi, kederli olmalarını istediğimden.

ayaklarımın ucuna basıp yan odaya geçtim.
fotoğrafın masamda bir yaz güneşine bakıyor, başını kaldırmış, profilden.
umurunda değil gidişim.
soktum cebime.
iyiden iyiye ağardı ortalık.
duvarda dino'nun yağlı boyası:
bir bulut parçacığı sonsuz bir gökyüzünde,
belki ne gökyüzü, ne bulut,
uçsuz bucaksız mavilikte ak bir kımıldanış,
iyimserliğin resmi, umudun.

kapıcı kadınlar avluda kar kürümeğe başladı gıcırtılarla.
odaya girdin.
yüzüme bakıyorsun şaşkın, kederli;
belki keder değil de uyku mahmurluğu bu.
"beni geçirmeğe gelme," dedim,
oysaki beni geçirmeni istiyordum bilmediğin kadar.
kilitledin bavulumu kendi elinle.
ben açtım kapıyı merdiven sahanlığına çıktım.
sen içerde kapıyla çerçeveli bir bahar manzarasıydın, bir bahar manzarası öğle aydınlığında, yapraklarla sular som parıltı, gölgesiz.
kapadım kapıyı üstüne.

senden konuştuk ekber'le vunukova'ya kadar,
daha doğrusu ben söyledim, o dinledi.

karadeniz'i geçiyorum sekiz bin metre yukarda.
bilmem farkında mısın,
günü gününe bir yıl oluyor,
varşova - roma - paris üstünden kahire'ye uçtuktu seninle.
kahire yine o kahire mi sensiz?

sekiz bin metre yukarda, anadolu'mun üstündeyim,
sekiz bin metre derinde, bulutların altında, toprağımda karakış.
köylerin çoktan kesiktir yolu.
her biri karlı çöllerde bir başınadır.
bulgur aşı yağsız.
tezek dumanında göz gözü görmez.
bebeler ölür bitlenmeğe bile vakit bulmadan
ve ben uçarım sekiz bin metre yukarda, bulutların üstünde.
işte böyle tulyakova...

durgundu. yüzünde hiç bir ifade yoktu Nevra'nın. altını çizdiği bir bölümü gösterdi bana: "sen içerde kapıyla çerçeveli bir bahar manzarasıydın, bir bahar manzarası öğle aydınlığında." Nevra, "işte en güzel kısmı burası" demişti. gerçekten de şiirin en güzel kısmı burasydı.