kendimi bildim bileli, hemen tanıdığım herkes benim hastalık hastası olduğumu; gerçekten hasta olduğuma kani olduklarında ise bunu abarttığımı söyledi. aynı kişiler çok ilaç içtiğimi de söylediler. (buradan bakınca ilgiye aç bir insan olduğum düşünülebilir. öyle ya hastalık hastası insanlar ilgiye muhtaç insanlar olarak bilinir. öyle miyim? sanmıyorum. sözgelimi tanıyanlar bilir en çok muzdarip olduğum şeylerden biri baş ağrısıdır. korkunç bir baş ağrısı tarifi imkansız bir baş ağrısı gün aşırı hükmünü icra eder bende. önceleri ağrı kesici alırdım bu dönemlerde ama artık böbreklere zarar vermesin diye pek almıyorum ağrı kesici. dolayısıyla da başım ağrıyor gün - gece boyunca. işte böyle anlarda başım ağrıdığı için pek konuşmuyorum ve her ne yapıyorsam o anlarda pek odaklanamıyorum ona. yanımda kim varsa hemen "neyin var?" diyor. bir şeyim yok desen bir türlü, başım ağrıyor desem bir türlüdür bu anlarda. çünkü daha önce başım ağrıyor dediğimde "ya senin de amma başın ağrıyor" gibi bir karşı bildirime muhattap olmuşumdur mutlaka. böyle anlarda "LAN AMINA KODUĞUM BAK KAFAMIN ARKASINDA BEYNİN TAM ÜZERİNE GELEN YERDE 9 CM²'lik HAYVAN GİBİ AMELİYAT İZİ VAR BU BİR BAŞ AĞRISI İÇİN YETERLİ DEĞİL Mİ LAN" demek istiyorum; ama demiyorum tabii. neyse uzun bir parantez oldu, ben aslında pek de bunlardan bahsetmek istemiyorum. insanlar beni anlamıyor minvalli bi yazı olsun istemiyorum. fi'l hakika burası ergen bloğu değil. ne zamandır fi'l haika'yı bir cümle içerisinde kullanmak istiyordum neyse bu da aradan çıkmış oldu. bir de pejoratif'i kullanırsam tam süper olacak)
yarım bıraktığım tüm kitapları bitirmeye karar verdim. buna ödev olarak verilen ve atlayarak okuduğum kitaplar da dahil. yarım bıraktığım filmlerin de hepsini tamamlayacam. ileri sararak izlediğim filmleri de baştan izleyecem. (bu sonuncu şakaydı tabii çünkü bir erkek sadece belli tür filmleri ileri sararak izler "hadi amına koyim amma konuştunuz" diyerekten ileri alınan filmlerdir bunlar.)
bir hevesle alınan nesneler vardır. alınma amacına bir türlü hizmet edemeyen ama yine de orada olan nesnler.
15 Aralık 2017 Cuma
2 Aralık 2017 Cumartesi
utanç yahut 14.11 / 54.5
ingmar bergman'ın "utanç" filmini izleyecektim bugün bir de tarkovski'nin "solaris"ini. aslında izlemiştim bu filmleri de tezin "utanç" başlığını yazmaya başlayacağım için bir kez daha izleyeyim dedim ama vazgeçtim sonra. etkilenmek istemedim sanırım başlığı yazarken ya da üşendim galiba. belki her ikisi de bilmiyorum. "yer yarılsa da içine girsem insanları" diye bir şeyden bahsetmiştim bir yerlerde buradaydı sanırım. o insanları anlatmayı düşünüyorum daha doğrusu o insanların neden "yer yarılsa da içine girsem insanları" olduğunun arka planında yatan motivasyonları anlatmayı düşünüyorum tezin "utanç" başlığında. kafamda var bir şeyler, gerekli notları da aldım. onları yazarım artık başka yazarların sanatçıların utanç'la ilgili ne söyledikleri çok da ilgimi çekmiyor. biraz sartre'ın utanç kavramına heidegger'in vicdan'ın celbine dair sölediklerine değinip bu iksini birleştirmeyi ardından kendi fikirlerimi yazacam. aslında sartre da heideger'e de gerek yok pek bu başlık için ama mecburen yani adettendir her başlıkta bir iki varoluşçu filozofun adını anmak ondan yani, yoksa çok da elzem değil; çünkü benim anladığım anlamda bir anlam yüklememiş sartre da heidegger de bu mevzuya. bir iki psikoloğun psikiyatrın makalesine de baktım da onların fikirleri tam evlere şenlik. (tabii freud hariç. abimiz her zamanki gibi farklı bir yerden yakalamış mevzuyu) benim utancın kökenine dair yaptığım tespitler örtük olarak turgut uyar ve edip cansever şiirinde var. sadece turgut uyar'ın benim ve edip cansever'in bildiği bir sırrı ifşa edeceğim için suçluluk duyuyorum ama neyse her şey bilim için.
"Bir tanker geçiyor şimdi de tam akıntının ortasından
Baştanbaşa gül rengi
Kimseler görünmüyor içinde
Neden görünmüyor, bilmiyorum
Yolcu uçaklarına, yük kamyonlarına, fabrikalara petrol taşıyor
Tanklara, savaş gemilerine, roketlere de
Yılların, yüzyılların
Bitmeyen vahşetini ateşlemek için
Sanki bu yüzden kimseler görünmüyor ortalıkta, utançlarından
Utancı bilerek yaşamak korkunç
Daha korkuncu da var:utancı bilerekten yaşatmak
Gördük hepsini işte, daha da görüyoruz."
"neden görünmüyor bilmiyorum..." aslında biliyor da bilmezden geliyor edip'im cansever'im. hem de o kadar iyi biliyor ki köpek gibi biliyor edip cansever köpek gibi. utanç kavramını sorgulamadığını anlayamayacağımızı sanıyor ama yemezer. hem utançtan bahsedeceksin bir şiirinde hem de aynı şiirin bir yerinde şunları diyeceksin:
"Ama bak
Kaybolup giderdi herbiri, karşılaştılar mı bir yerde şiirle
Aslına bakarsan en güzel aldanmaları yaşadık seninle biz
Hatırlıyorum da öyle."
ah kuzum edip cansever, insanın kendini aldatmasının örtük bir dışa vurumundan başka nedir ki utanç.. sen bunu soylu bir şekilde hissettin bense sefil bir şekilde anlayabildim ancak. insan neyi örterse ondan utanabiliyordur ancak. örtmeyle utanç arasındaki ilişkiyi anlatacağım ama şimdi değil. sonra. teze ayırayım bu kısmını. ne sikime derman olacak bilmiyorum ama neyse..
bir utancı paylaşan insanlar vardır. bir utancı paylaşamadığın insan artık seninle değildir; yanında olsa bile seninle değildir. ama hiç kimse bir utancı sonsuza dek paylaşamaz. bu yüzden "hep yalnızlık vardır sonunda" neyse, her neyse.
"Acele etme yoksun belki
Ben herşeyin bir bir yok olmasına o kadar alıştım ki
Ve her şeyin bir bir varolmasına o kadar alışacağım ki
Bilirsin neler için çarpmıyor bir yürek."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)