18 Haziran 2012 Pazartesi

sigara

öyle sigaraya anlam yükleyenlerden değilim. tütüne "dar vakıt yanar da verir kendini" diye bakmadım hiç. ama bazen öyle oluyor. bazen içmezsem ölecekmişim gibi hissediyorum. şu anda da yaktım bir tane. polonya'dan gelirken aldığım kartondan kalan son paketi açtım. üniversitedeyken marlboro, kısa camel, kısa winston içmiştim. tabii en çok kısa camel'i sevdim. ona anlam yüklediğim gerçek. daha küçüktüm. sigara içmeye karar vermiştim. babam içiyordu ve sürekli "zararlı" diyordu sigara için. zararlıysa içmeliydim. babam içmemi istemiyorsa içmeliydim o zaman sigarayı. sigaraya en çok iatanbul'da çalışırken özellikle bayrampaşa'dan metro'ya binip bakırköy ya da bahçelievler durağında inip paltomun yakasını kaldırıp yürürken yaktığımda ihtiyaç hissetiğimi duyumsadım sanırım. askere gitmek için gün sayıyordum. artık ne denili bunalmışsam askerlik bile benim için bir kurtuluş gibiydi. metro'dan inip bakırköy meydana doğru yürümeye başlarken paltomun yakasını kaldırp bir sigara yakardım. durup etrafa bakıp yürümeye başlardım sonra. canım çok acıyordu o zamanlar. eve gitmemek için oyalanırdım. metro tarafından meydana gelirken meydanı geçer geçmez "martı birahanesi" vardı. oraya girer bira içerdim. polonya'ya giderken istanbul molasında bakırköy'e gitmiştik. martı birahanesinin tam karşısında bir yerde kahvaltı yaptık. kafamı çevirip bakamadım oraya. ne çok acı gömmüştüm o cadddeye tanrım. sonra oradan çıkıp eve giderdim. gider gitmez uyurdum bir an önce sabah olsun diye. hep düşünürdüm. gelecek ne getirecek diye. martı birahanesinini önünden geçerken farkettim ki gelecek sadece belirsizik getirmişti bana. muazaam bir belirsizlik. küçükköy sağlık ocağı'ndaki kısa küt saçlı doktor: "neyiniz var?" demişti. ruhum acıyor demiştim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.