başka hiçbir sanat müzik kadar "kendinde şey" değildir sanırım. ondan haz almak için duyu organınızın asgari çalışması yeterli. anlamak gerekmiyor müzikten haz almak için ama anlamadan dinleyip sevdiğin bir şarkının sözlerini anlayınca daha bir sevebiliyorsunuz onu:
şimdi şu şarkıyı dinle bir şey anlamaya çalışmadan dinle sonra bir de sözlerini anlamaya çalışarak dinle:
there’s a place in the sun, for anyone who has the will to chase one
and i think i've found mine, yes, i do believe i have found mine, so
close your eyes, and think of someone, you physically admire
and let me kiss you, let me kiss you
i've zig-zagged all over america, and i cannot find a safety haven
say, would you let me cry, on your shoulder
i've heard that you’ll will try anything twice
close your eyes, and think of someone, you physically admire,
and let me kiss you, let me kiss you
but then you open your eyes, and you see someone, that you physically despise
but my heart is open
my heart is open to you
"musiki ruhun gıdasıdır" will carry on...
31 Mart 2012 Cumartesi
17 Mart 2012 Cumartesi
Genç Werther yahut Tarihe Not Düşmek
yarın üds var. birazdan son tekrarımı yapacağım. hiçbir şey bilmiyormuşum gibi bir his var içimde. bazı sınavlar öncesinde çoğunlayın olur bana böyle. bilmek; güç veriyor insana. bu yüzden midir bilmem hep bilmeyi istedim; bildikçe daha fazlasını istedim, sonra daha fazlasını. beşir fuat, (enis batur'un tabiriyle:"
— beşir fuat, yanlış kardeşim benim.") bir mektubunda, "okudukça yalnızlaştım, yalnızlaştıkça okudum" diyordu. bilme isteğinin tutkuya dönüştüğü ender insanlardan biriydi beşir fuad. o kadar ölüm hakkında gerçek fikirler edinebilmek için bileğini kestikten sonra hissettiklerini yazacak ve çok kısa sürede bunu tahlil etmek isteyecek kadar bilmeye tutkuluydu o. aynı zamanda bir doktor da olan beşir fuad: "ameliyatımı icra ettim. hiçbir ağrı duymadım. kan aktıkça biraz sızlıyor. kanım akarken baldızım asağıya indi. yazi yaziyorum, kapıyı kapadım diyerek geri savdım. bereket versin içeri girmedi. bundan daha tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. baygınlık gelmeye başladı". diye başlamıştı intihar mektubunun girişine. tek vasiyeti de naaşının tıp fakültesine kadavra olarak bağışlanması oldu. bir pozitivistti beşir fuad. her pozitivist gibi bilmeyi çok istedi. ama bir yerde buna son vermek gerektiğini düşündü sanırım. kimsenin intiharı üzerine ahkam kesebilecek kadar bencil biri değilim. sadece bunun sebebini bilmek istiyorum. küstahça bir istek bu ama istiyorum yine de.
Genç Werther, 6 mayıs tarihli mektubundaydı yannlış hatırlamıyorsam, "bilebildiklerimi herkes bilebilir; yüreğimdir asıl bana iat olan" diye yazmıştı arkadaşına. oysa yanılıyordu. sanıyordu ki werther "sevmek" bilmenin dışında bir çabanın üründür. oysa Werther'in sevgisini yaratan ve besleyen süreç , Lotte'yi öğrenmesinin, tanımasının bir süreciydi aynı zamanda. insan bilebildiğini, anlayabildiğini seviyordu. bunu göremedi werther. Goethe, kitabına "genç Werther'in Istıraplar" adını koyarken Werher'in intiharına vurgu yapmak istemiyordu; reddetiği bilginin, yücelttiği sevgiyi doğurduğunu anlamasıydı genç werther'in asıl ıstırabı.
neyse bu kadar yeter kişisel tarihime not düşeyim istedim:yarın üds var ve ben birazdan son tekrarımı yapacağım.
""yaşamanın bir rüyadan, bir hayalden başka bir şey olmadığını düşünen ilk kişi ben değilim. fakat bu düşünce bir gölge gibi peşimi bırakmıyor. insanların kuvvetleri ve yetenekleri öylesine sınırlı, öylesine küçük bir alan kaplıyor ki ellerinden çok az şey geliyor. dikkat edelim; bütün uğraşmalarımız, bütün çabalarımız yalnız geçimimizi sağlamak ve yaşamak için. yani şu zavallı varlığımızı devam ettirmekten başka bir amacı olmayan ihtiyaçlarımızı karşılamak için didinip duruyoruz. huzurlu olduğumuz zamanlarda bile bu huzur kadere rıza gösterişimizden ileri geliyor.
bizler aynen zindanların duvarlarına gönül ferahlatan, güzel resimler çizen mahkumlara benziyoruz. bunları düşündükçe aklım duruyor. kendime, kendi içime dönüyorum ve orada bir dünya buluyorum. fakat bu dünyada hayat ve hareketten daha çok anlamlı sezişler ve karanlık istekler var. böyle zamanlarda her şey karşımda hiçleşiyor ve ben gülümsüyorum. ne zaman böyle dalsam ve derin derin düşünmeye başlasam daha da derinlere iniyorum. "
Genç Werther, 6 mayıs tarihli mektubundaydı yannlış hatırlamıyorsam, "bilebildiklerimi herkes bilebilir; yüreğimdir asıl bana iat olan" diye yazmıştı arkadaşına. oysa yanılıyordu. sanıyordu ki werther "sevmek" bilmenin dışında bir çabanın üründür. oysa Werther'in sevgisini yaratan ve besleyen süreç , Lotte'yi öğrenmesinin, tanımasının bir süreciydi aynı zamanda. insan bilebildiğini, anlayabildiğini seviyordu. bunu göremedi werther. Goethe, kitabına "genç Werther'in Istıraplar" adını koyarken Werher'in intiharına vurgu yapmak istemiyordu; reddetiği bilginin, yücelttiği sevgiyi doğurduğunu anlamasıydı genç werther'in asıl ıstırabı.
neyse bu kadar yeter kişisel tarihime not düşeyim istedim:yarın üds var ve ben birazdan son tekrarımı yapacağım.
""yaşamanın bir rüyadan, bir hayalden başka bir şey olmadığını düşünen ilk kişi ben değilim. fakat bu düşünce bir gölge gibi peşimi bırakmıyor. insanların kuvvetleri ve yetenekleri öylesine sınırlı, öylesine küçük bir alan kaplıyor ki ellerinden çok az şey geliyor. dikkat edelim; bütün uğraşmalarımız, bütün çabalarımız yalnız geçimimizi sağlamak ve yaşamak için. yani şu zavallı varlığımızı devam ettirmekten başka bir amacı olmayan ihtiyaçlarımızı karşılamak için didinip duruyoruz. huzurlu olduğumuz zamanlarda bile bu huzur kadere rıza gösterişimizden ileri geliyor.
bizler aynen zindanların duvarlarına gönül ferahlatan, güzel resimler çizen mahkumlara benziyoruz. bunları düşündükçe aklım duruyor. kendime, kendi içime dönüyorum ve orada bir dünya buluyorum. fakat bu dünyada hayat ve hareketten daha çok anlamlı sezişler ve karanlık istekler var. böyle zamanlarda her şey karşımda hiçleşiyor ve ben gülümsüyorum. ne zaman böyle dalsam ve derin derin düşünmeye başlasam daha da derinlere iniyorum. "
24 Şubat 2012 Cuma
sen üzre
şiirin adı aslında ben üzre. benim için yazıldığını düşünürüm bu şiirin çoğunlayın. Ama bugün benden ziyade bu şiirin başkası için yazıldığını anladım:
1. içimde kaybolmuş bir çocuk korkusu,
bakıyorum pencereden dışarı;
uzakta kuru dağlar ve meşe korusu.
2. baktım bavulumda filizlenmiş bir soğan;
nasıl girmişse girmiş,
boy vermiş çamaşırlarımın arasından.
3. acıyı oralarda çok esikden tanıdım,
varıp da neyleyim sılayı gayrı;
hem çoktan unuulmuştur adım.
4. gördüm yaşarken vadesiz ölümümü,
ördüm de ilmek ilmek,
sırtıma giyemedim ömrümü.
5. kimi zaman büründüm derisine yılanın,
tüylendim kimi zaman üveyiklerle;
yine de kimseye yaranamadım.
6. baktım annem yoktu yanımda;
sırtımda bahriyeli giysimle,
ben bir kez kayboldum çocukluğumda.
7. şu benim kervan geçer,
kuş uçmaz yanlızlığımdan
söyleyin kendine kim esvap biçer.
8. ben bugünü kırdım iki taş arasında.
istedim ki kalmasın
acının çekirdeği yarına.
9. gün olur bütün sözcükler pörsür;
gölgem ayaklanıp serer gövdemi,
yüreğim ufalanıp dökülür.
10. köpekler döneniyor çevremde
ve sığınağım benim
dört yanı açık kameriye.
11. nereye baksam gördüğüm sığlık.
bungunum ve suskun,
boğazımda yıllanmış bir çığlık.
12. bir ağaç kovuğudur yüreğim benim;
ekmek parçaları koydukları
önümden gelip geçenlerin.
13. ben artık mümkünü yok ölürüm;
tabutum bile olmaz taşınacak,
bir çil horozun sesine gömülürüm.
14. sağır kulağa sözüm yok, köre ne göstereyim
duymazlıktan, görmezlikten gelenler;
bir de size sormalı, ya ben nereye gideyim?
15. kendimi bildiğim günden beri
bir gizli canavarım var benim,
kimsenin bilmediği.
16. yani benim gözlerimin bunca yıl gördükleri,
bir gün benimle birlikte
yok olup gidecekler öyle mi?
17. ben ki zamanın akışında
bahar oldum, güz oldum.
gittim geldim kışla yaz arasında
18. buğusu tüten şu park kanepesi;
sanki babamın yıkanmış,
upuzun yatan ıslak ölü gövdesi.
19. yarasalar ayaklarımın altına serildi,
omuzuna tünedi baykuşlar;
bana yalnızlığın müthiş saltanatı verildi.
20. biliyorum bu iğdiş edilmiş zamandan
bir buruk gülümseme kalacak;
uykuda bile dudağımı çarpıtan.
21. siz beni hep umursamaz yüzümle gördünüz;
ama benim geldiğimi gelseniz,
şuracıkta düşüp ölürdünüz.
22. ay dokundu omzuma irkildim.
göğün puslu balkonunda
birdenbire insanları özledim.
23. bağırsam neye yarar, nasılsa duymazlar.
ben bir kömür ocağının onulmaz göçüğüyüm;
içimde cesetler ve daha ölmemişler var.
24. peki soruyorum, şimdi ne olacak?
benim bu elim eninde sonunda
bir ölümü imzalayacak.
25. kullanılmış eski bir ölüm için,
dolaştım mezat salonlarını;
mutlulukla doldu içim.
26. akarsulara özenen bir adamım ben,
taştan taşa vuran kendini;
durmayı bir türlü beceremeyen.
27. benim adım yıllardır çok tarazlanmıştır.
incelik ve güzellik adına,
ben kendime hep haksızlık yapmışımdır.
28. susuyorum, sustukça yüreğim küfleniyor.
konuşsam faydası yok;
sözlerim dağılıp harfleniyor.
29. ben hep sözcüklerle baktım dünyaya,
yaralandım sözcüklerle.
alıştım sözcüklerin devriyesi olmaya.
1. içimde kaybolmuş bir çocuk korkusu,
bakıyorum pencereden dışarı;
uzakta kuru dağlar ve meşe korusu.
2. baktım bavulumda filizlenmiş bir soğan;
nasıl girmişse girmiş,
boy vermiş çamaşırlarımın arasından.
3. acıyı oralarda çok esikden tanıdım,
varıp da neyleyim sılayı gayrı;
hem çoktan unuulmuştur adım.
4. gördüm yaşarken vadesiz ölümümü,
ördüm de ilmek ilmek,
sırtıma giyemedim ömrümü.
5. kimi zaman büründüm derisine yılanın,
tüylendim kimi zaman üveyiklerle;
yine de kimseye yaranamadım.
6. baktım annem yoktu yanımda;
sırtımda bahriyeli giysimle,
ben bir kez kayboldum çocukluğumda.
7. şu benim kervan geçer,
kuş uçmaz yanlızlığımdan
söyleyin kendine kim esvap biçer.
8. ben bugünü kırdım iki taş arasında.
istedim ki kalmasın
acının çekirdeği yarına.
9. gün olur bütün sözcükler pörsür;
gölgem ayaklanıp serer gövdemi,
yüreğim ufalanıp dökülür.
10. köpekler döneniyor çevremde
ve sığınağım benim
dört yanı açık kameriye.
11. nereye baksam gördüğüm sığlık.
bungunum ve suskun,
boğazımda yıllanmış bir çığlık.
12. bir ağaç kovuğudur yüreğim benim;
ekmek parçaları koydukları
önümden gelip geçenlerin.
13. ben artık mümkünü yok ölürüm;
tabutum bile olmaz taşınacak,
bir çil horozun sesine gömülürüm.
14. sağır kulağa sözüm yok, köre ne göstereyim
duymazlıktan, görmezlikten gelenler;
bir de size sormalı, ya ben nereye gideyim?
15. kendimi bildiğim günden beri
bir gizli canavarım var benim,
kimsenin bilmediği.
16. yani benim gözlerimin bunca yıl gördükleri,
bir gün benimle birlikte
yok olup gidecekler öyle mi?
17. ben ki zamanın akışında
bahar oldum, güz oldum.
gittim geldim kışla yaz arasında
18. buğusu tüten şu park kanepesi;
sanki babamın yıkanmış,
upuzun yatan ıslak ölü gövdesi.
19. yarasalar ayaklarımın altına serildi,
omuzuna tünedi baykuşlar;
bana yalnızlığın müthiş saltanatı verildi.
20. biliyorum bu iğdiş edilmiş zamandan
bir buruk gülümseme kalacak;
uykuda bile dudağımı çarpıtan.
21. siz beni hep umursamaz yüzümle gördünüz;
ama benim geldiğimi gelseniz,
şuracıkta düşüp ölürdünüz.
22. ay dokundu omzuma irkildim.
göğün puslu balkonunda
birdenbire insanları özledim.
23. bağırsam neye yarar, nasılsa duymazlar.
ben bir kömür ocağının onulmaz göçüğüyüm;
içimde cesetler ve daha ölmemişler var.
24. peki soruyorum, şimdi ne olacak?
benim bu elim eninde sonunda
bir ölümü imzalayacak.
25. kullanılmış eski bir ölüm için,
dolaştım mezat salonlarını;
mutlulukla doldu içim.
26. akarsulara özenen bir adamım ben,
taştan taşa vuran kendini;
durmayı bir türlü beceremeyen.
27. benim adım yıllardır çok tarazlanmıştır.
incelik ve güzellik adına,
ben kendime hep haksızlık yapmışımdır.
28. susuyorum, sustukça yüreğim küfleniyor.
konuşsam faydası yok;
sözlerim dağılıp harfleniyor.
29. ben hep sözcüklerle baktım dünyaya,
yaralandım sözcüklerle.
alıştım sözcüklerin devriyesi olmaya.
23 Ocak 2012 Pazartesi
Sırr
bir şeyi yapıp yapmamaya hakkın olup olmadığını düşünüyorsan; onu yapmamalısın diyordu dostoyevski bir romanında. sanırım cinler'di bu roman. ne fark eder bir romanıydı işte. taşıyamadığım, söylemek istediğim bir şey var. kendimi muhammed'in sırrını taşıyamayıp da kimselere söyleyemediği için sırrı kör kuyulara bağıran ali gibi hissediyorum bazen. bir kuyu yok bana söyleyebileceğim, bağırabileceğim; AMA bu sır içimde büyüyor ve büyüdükçe de kendini dayatıyor, yoruyor, kırıyor. heyhat vicdan azabı. muazzam bir vicdan azabı...
7 Ocak 2012 Cumartesi
yalnız bir opera
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,
Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.
Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.
15 Aralık 2011 Perşembe
8 Aralık 2011 Perşembe
her şeye geç kalmak
"Radyoda sevdiğin şarkıyı son anında yakalamak gibi seninle tanışmamız." Bunun üzerine bir şeyler yazmak istiyorum ama çok fena uykum var ve hastayım. Yine de bu cümleyi not düşmek istedim işte:
"radyoda sevdiğin şarkıyı son anında yakalamak gibi seninle tanışmamız."
28 Kasım 2011 Pazartesi
tarantula
ezberimde kalmış bir şiir var. nerede nasıl ezberlemişim hiç hatırlamıyorum. işin kötüsü şiirin kime ait olduğunu da bilmiyorum. ufak bir google araştırmasıyla bulanabilir muhtemelen kime ait olduğu ama ne bileyim içimden gelmiyor hiç.
gece oldu mu
sev beni. sev beni tarantula
hüznünle zehirle beni.
beni intihar et tarantula.
acıma itaat et
hep bana gül!
hayatı unutturma
niye ezberimde kalmış bu şiir? sadece güzel olduğu için mi yoksa bir anısı olduğu için mi ezberlemişim. şiiri ilk duyduğum günü hatırlıyorum ama. yanımda albert camus'un yabancı romanı vardı. onun son sayfasına yazmıştım. sonra da ezberlemiştim hemen. sürekli yabancı'yı okuyup aylak aylak gezdiğim günlerim vardı üniversitedeyken. iyi bir şiir değilmiş bendeki bir şeye dokunmuş olmalı ki ezberlemişim. neye dokunmuştu acaba?
gece oldu mu
sev beni. sev beni tarantula
hüznünle zehirle beni.
beni intihar et tarantula.
acıma itaat et
hep bana gül!
hayatı unutturma
niye ezberimde kalmış bu şiir? sadece güzel olduğu için mi yoksa bir anısı olduğu için mi ezberlemişim. şiiri ilk duyduğum günü hatırlıyorum ama. yanımda albert camus'un yabancı romanı vardı. onun son sayfasına yazmıştım. sonra da ezberlemiştim hemen. sürekli yabancı'yı okuyup aylak aylak gezdiğim günlerim vardı üniversitedeyken. iyi bir şiir değilmiş bendeki bir şeye dokunmuş olmalı ki ezberlemişim. neye dokunmuştu acaba?
26 Kasım 2011 Cumartesi
bir uyumsuz rastlaşma
bir uyumsuz rastlaşma:
---yangın---------------------------------------------deprem---
----------lardan-----------------------------------lerden--------
--------------geliyorum-------------------geliyorum------------
---------------------dedi----------------dedi---------------------
------------------------adam--------kadin-----------------------
----------------------------------ve--------------------------------
----------------------------dep------yan--------------------------
----------------------rem-----------------gın----------------------
-----------------lere---------------------------lara----------------
-----------gitti------------------------------------gitti-------------
----yıkık-------------------------------------------------yanık----
metin altıok
Ben de Orhan Veli gibi düşünüyorum. Şiirde anlatılmak istenileni sözcüklerle resmetme kaygısı söze bir darbedir. Ama bu şiir, bu minval üzere tüm düşünceleri nüanse edebilecek denli güçlü bir şiir olması nedeniyle Orhan Veli'nin kaligramla ilgili düşüncelerinden vareste tutulabilir.
Şiirle ilgili asıl sormak, söylemek istediğim bunlar değil yine de ama. Bir kadınla erkeğin rastlaşmasını uyumsuz kılan saikler nelerdir?
---yangın---------------------------------------------deprem---
----------lardan-----------------------------------lerden--------
--------------geliyorum-------------------geliyorum------------
---------------------dedi----------------dedi---------------------
------------------------adam--------kadin-----------------------
----------------------------------ve--------------------------------
----------------------------dep------yan--------------------------
----------------------rem-----------------gın----------------------
-----------------lere---------------------------lara----------------
-----------gitti------------------------------------gitti-------------
----yıkık-------------------------------------------------yanık----
metin altıok
Ben de Orhan Veli gibi düşünüyorum. Şiirde anlatılmak istenileni sözcüklerle resmetme kaygısı söze bir darbedir. Ama bu şiir, bu minval üzere tüm düşünceleri nüanse edebilecek denli güçlü bir şiir olması nedeniyle Orhan Veli'nin kaligramla ilgili düşüncelerinden vareste tutulabilir.
Şiirle ilgili asıl sormak, söylemek istediğim bunlar değil yine de ama. Bir kadınla erkeğin rastlaşmasını uyumsuz kılan saikler nelerdir?
19 Kasım 2011 Cumartesi
Kevir yahut Bir Tarih Olarak Beliren Coğrafya
Ali Şeriati'nin "anlatacaklarım seslenilensizdir" diyerek kaleme aldığı bir kitap. Her şeyin kötüye gittiği günlerin kitabıdır. Bu ktabı kaç defa okudum bilmiyorum . Ama şu sıralar raftan tekrar indirdim bu kitabı. Fakat kitabı tekrardan okumaya başlayacak olmama neden, her şeyin kötüye gitmesi değil bu defa. Sadece ,sanırım, her şey kötüye gidecek. Okuyalım bakalım ne demiş Şeriati:"
Ne yazsam gönlüm doyuma ulaşmıyor! Bu günlerde yazdıklarımın tümü, yazılmasının yazılmamasından daha iyi olacağına inanmadığım yazılardır. Arkadaş, doğrular, dosdoğrular... hep söylenmez.
....
"Gerçekten de sevginin dokunulmazlığına andlsun; bu yazdıklarımla "mutluluk" dolu bir yol mu, yoksa "acılar" dolu bir yol mu yürüyorum bilmiyorum.
Gerçketen de, bu yazdıklarımın "boyun eğmek mi yoksa "baş kaldırmak" mı olduğunu bilmiyorum. "
Propp'un yerinde bir tespitiyle, hemen tüm masallarda, halk hikayelerinde sorunlar içinden çıkılmaz bir hal alınca hikaye kahramanı bir yolculuğa çıkar ve bu yolculuğun sonunda o içinden çıkılmaz sorunlar hallolur mutlaka. Peki ama Çölde yolculuğa çıkan birisi nereye varacaktır, yolda nelerle karşılacaktır ve döndüğünde sorunlar bir çözüme kavuşacak mıdır? Çöle doğru çıkılan bir yolculuk tüm bunlara ne yanıt verecek?
Çıkalım bakalım yola, dönersem ıslık çalarım.
Ne yazsam gönlüm doyuma ulaşmıyor! Bu günlerde yazdıklarımın tümü, yazılmasının yazılmamasından daha iyi olacağına inanmadığım yazılardır. Arkadaş, doğrular, dosdoğrular... hep söylenmez.
....
"Gerçekten de sevginin dokunulmazlığına andlsun; bu yazdıklarımla "mutluluk" dolu bir yol mu, yoksa "acılar" dolu bir yol mu yürüyorum bilmiyorum.
Gerçketen de, bu yazdıklarımın "boyun eğmek mi yoksa "baş kaldırmak" mı olduğunu bilmiyorum. "
Propp'un yerinde bir tespitiyle, hemen tüm masallarda, halk hikayelerinde sorunlar içinden çıkılmaz bir hal alınca hikaye kahramanı bir yolculuğa çıkar ve bu yolculuğun sonunda o içinden çıkılmaz sorunlar hallolur mutlaka. Peki ama Çölde yolculuğa çıkan birisi nereye varacaktır, yolda nelerle karşılacaktır ve döndüğünde sorunlar bir çözüme kavuşacak mıdır? Çöle doğru çıkılan bir yolculuk tüm bunlara ne yanıt verecek?
Çıkalım bakalım yola, dönersem ıslık çalarım.
13 Kasım 2011 Pazar
muzaffer tayyip uslu; garip ve kan üzerine
![]() |
bu ilaç biraz daha erken bulunsaydı muzaffer tayyip belki de çok daha uzun yaşayabilirdi |
"inkâr etmiyorum ki
öpmesine öptüm evadoksiya'yı
hem de zeyrek yokuşunda öptüm
sinemaya da götürdüm
fakat ben o zaman
deli gibi seviyordum onu
sanırsam, o da beni seviyordu
sevmese ıslık çalar mıydı
saat ondan sonra
cabuk gel diye."
garip şiirine aşina olan birinin bu şiiri garipçilerden birinin şiiri sanması işten bile değildir.
ama yeterli midir muzaffer tayyip'i sadece garip'le açıklamak? hayır. onun şiiri ancak garip ve verem'le birlikte okunduğunda gerçek anlamını ve estetik değerini bulur. yine sözgelsin onun en tipik şiiri "kan" a:
"önce öksürüverdim
öksürüverdim hafiften,
derken ağzımdan kan geldi
bir ikindi üstü durup dururken
meseleyi o saat anladım
anladım ama, iş işten geçmiş ola
şöyle bir etrafıma baktım,
baktım ki yaşamak güzeldi hâlâ
mesela gökyüzü
maviydi alabildiğine
insanlar dalıp gitmişti
kendi âlemine"
ve bu yazdıklarımı destekleyecek bir mektubu aşağıda. mektup garip şairi oktay rifat'a. konu verem. okuyalım:
"sevgili oktay ağabey,
seni yine rahatsız edeceğim, benim sanatoryum işi arap saçına döndü. ben işleri yoluna koydum diye sevinirken, az evvel, dairede şöyle bir tebligatta bulundular: "sen iki seneyi doldurmadığın için, biz sana ancak "200" lira kadar bir yardımda bulunabiliriz. halbuki sanatoryumda üç ay yatacağıma göre "900" lira kadar bir para lazım. "700" lira verirsen, seni sanatoryuma yatırırız." bu acayip, bu antika, tebligat karşısında şaşırıp kaldım. ne yapacağımı bilmiyorum. oktay ağabey, işittiğime göre "yardım sevenler" cemiyeti ve "kızılay" benim vaziyetimde bulunanlara yardım ediyormuş, acaba oradan bir şey yapılamaz mı? yahut buraya tepeden inme bir şey yapmanın imkanı yok mu? çok iyi biliyorum ki kuvvetli bir piston olsa böyle bir hadiseyle karşılalaşmayacaktım.
oktay ağabey, biliyorum sana çok yük oldum. fakat ne yapayım? senden başka derdimi kimse dinlemiyor. senden kısa bir zaman içinde müspet veya menfi cevabını bildiren mektubunu bekliyorum. selamlar. her ne kadar tanımıyorsam da yengemiz sabiha hanıma da ayrıca selam eder ve samih'in gözlerinden öperim."
michiganlı ölmüş şair theodore roethke'yi okurken katlanan sadelik
bir düşe uyanıyorum ve ağırdan alıyorum şiddetimi
öfkemi bağırıyorum baskın getirilmiş işbu sevinçte
fakirlik içre öğreniyorum o gidilmesi gereken yeri
hissederek yaşarız. burada bilinmesi gereken ne ki?
oluşumu dinliyorum yakalarken sağırdan sağıra teni
bir düşe uyanıyorum ve ağırdan alıyorum şiddetimi
sizler güya birliktiniz yitik oğula, şimdi neredesiniz?
cumhuriyet sahtesi gömük bilinç sizi! iliği kustum
usunçla ve giderken öğrendim o gidilmesi gereken yeri.
tek şiir hayatı da yener ama nitedir tabiatın sesçili
bir rüzgar ağsın gözlerden rengarenk yıldızlı merdiveni
o uyansın bir düşe yeniden ve ağırdan alsın şiddetini
işlek maddenin ayrıksı mizahı yansır keskin imgelemde
kokulu ayna ve sevdançin, öylece açık yeryüzünü al
sonra safran kan kesmiş giderken öğren o gidilen yeri
söz söz değildir yetke küllenmedikçe. bunu bilmeliydin.
uzak düşen her sır düşmektedir. ve nicel bize yakındır.
bir düşe uyanıyorum ve ağırdan alıyorum şiddetimi
giderken öğreniyorum gidilmesi pek gereken o yeri
mustafa ırgat
bu şiir bana hep Dostoyevski'nin İnsancıklar romanını hatırlatır. Bir de Hamlet'i... Şiddet harekettir burada. Harekete geçmenin doruk noktasıdır şiddet. Oysa ne Makar Devushkin ne de Hamlet bir türlü şiddeti -hareketi- göstermez bize. Onlar hep şiddetlerini ağırdan alırlar, ertelerler yani.
öfkemi bağırıyorum baskın getirilmiş işbu sevinçte
fakirlik içre öğreniyorum o gidilmesi gereken yeri
hissederek yaşarız. burada bilinmesi gereken ne ki?
oluşumu dinliyorum yakalarken sağırdan sağıra teni
bir düşe uyanıyorum ve ağırdan alıyorum şiddetimi
sizler güya birliktiniz yitik oğula, şimdi neredesiniz?
cumhuriyet sahtesi gömük bilinç sizi! iliği kustum
usunçla ve giderken öğrendim o gidilmesi gereken yeri.
tek şiir hayatı da yener ama nitedir tabiatın sesçili
bir rüzgar ağsın gözlerden rengarenk yıldızlı merdiveni
o uyansın bir düşe yeniden ve ağırdan alsın şiddetini
işlek maddenin ayrıksı mizahı yansır keskin imgelemde
kokulu ayna ve sevdançin, öylece açık yeryüzünü al
sonra safran kan kesmiş giderken öğren o gidilen yeri
söz söz değildir yetke küllenmedikçe. bunu bilmeliydin.
uzak düşen her sır düşmektedir. ve nicel bize yakındır.
bir düşe uyanıyorum ve ağırdan alıyorum şiddetimi
giderken öğreniyorum gidilmesi pek gereken o yeri
mustafa ırgat
bu şiir bana hep Dostoyevski'nin İnsancıklar romanını hatırlatır. Bir de Hamlet'i... Şiddet harekettir burada. Harekete geçmenin doruk noktasıdır şiddet. Oysa ne Makar Devushkin ne de Hamlet bir türlü şiddeti -hareketi- göstermez bize. Onlar hep şiddetlerini ağırdan alırlar, ertelerler yani.
12 Kasım 2011 Cumartesi
şiir yazmak
şairin dediği gibi, "iyi şiiri karanlıkta gelse ayak sesinden tanrım." ama bir şiir yazmak için gereken her neyse o yok bende. denemedim değil şiir yazmayı. ama beceremedim her seferinde de. bir tane yazdım ama: adı "geniş acılı üçgen" açılı değil yanlış anlaşılmasın, acılı. şiirde bariz bir Guillaume Apollinaire etkisi var. Apollinaire'yi bilenler farkedecektir bunu hemen. şiir şöyle:
geniş acılı üçgen
geniş acılı bir üçgen çiziyorum içime
ben
sen o
geniş acılı üçgen
geniş acılı bir üçgen çiziyorum içime
ben
sen o
"sıradan" bir memurun şiir serüveni.
bir devlet memurudur behçet necatigil. çok sevdiği divan şairi necati beğ'in adını kendine soyad yapacak kadar seven memur necatigil her şeyin şiirini yazdı. en çok da kendi şiirinin şiirini yazdı. çoklayın bir aşk şiiri olarak bilinir ama değildir "solgun bir gül oluyor dokununca" şiir behçet necatigil'in kendi şiir serüvenini anlattığı bir şiirdir. şiirlerini rastgele ufak kağıt parçalarına, sigara paketlerine yazan ve arasıra cebinden çıkarıp onlar üzerinde düzeltmeler yaparak oluşturan necatigil; kendine özgü bu yöntemi, bu yazma tekniğini anlatmıştır şiirde. şiirin ikinci bölümündeki
"nereye gitse bu akşam vakti
ellerini ceplerine sokuyor
sigaralar, kâğıtlar
arasından kayıyor usulca
eğilip alıyorum, kimse olmuyor"
bu dizeler tam da bu minval üzredir. ayrıca yine tam da burada cemal süreya'nın behçet necatigil şiirlerini nereye yazardı şiirini de hatırlamak yerinde olur:
"- nereye mi yazardı dizelerini
bir şey çıkmamış biletlerin kenarına yazardı."
...
- nereye mi yazardı dizelerini
ilaç kutularının üstüne yazardı.
...
- nereye mi yazardı dizelerini
kağıt peçetelere yazardı."
...
solgun bir gül ise onun kendi şiirine atfettiği bir imajdır. bir anlamda her şeyi karamsar algılayan her şeyin dışlanmışını gören, yaşayan şairin şiiri de gül değil solgun bir gül'dür.
"nereye gitse bu akşam vakti
ellerini ceplerine sokuyor
sigaralar, kâğıtlar
arasından kayıyor usulca
eğilip alıyorum, kimse olmuyor"
bu dizeler tam da bu minval üzredir. ayrıca yine tam da burada cemal süreya'nın behçet necatigil şiirlerini nereye yazardı şiirini de hatırlamak yerinde olur:
"- nereye mi yazardı dizelerini
bir şey çıkmamış biletlerin kenarına yazardı."
...
- nereye mi yazardı dizelerini
ilaç kutularının üstüne yazardı.
...
- nereye mi yazardı dizelerini
kağıt peçetelere yazardı."
...
solgun bir gül ise onun kendi şiirine atfettiği bir imajdır. bir anlamda her şeyi karamsar algılayan her şeyin dışlanmışını gören, yaşayan şairin şiiri de gül değil solgun bir gül'dür.
30 Temmuz 2011 Cumartesi
yorum korkusu
"Normal" biridir Behçet Necatigil. Edebiyat öğretmenidir o. Birçok şairin hayatındaki iniş - çıkışlar onun hayatına uğramamıştır hiç. Fırtınalı bir hayatı yoktur yani şairin. "İşten eve, evden işe" bir hayatı vardır. Ama o da gitmek, uzaklaşmak ister. Fakat gidemez. Aile babasıdır, kocadır, memurdur... Ama yine de gitmek ister, gidecektir de içindeki mantıklı ses izin verse:
gitmek geçse aklımdan
hemen yorum
nereye, nasıl, ne zaman?
oysa ben vazgeçtim.
uyu yorum
demek geçse aklımdan git
git mi yorum
kime, nerde, ne zaman?
oysa ben haddim mi?
uyu yorum
ne gitmek gelir aklımdan
ne de git demek
eli kolu bağlı ben, ağzı dili bağlı
yaşa yorum
sevin emi yorum
gitmek geçse aklımdan
hemen yorum
nereye, nasıl, ne zaman?
oysa ben vazgeçtim.
uyu yorum
demek geçse aklımdan git
git mi yorum
kime, nerde, ne zaman?
oysa ben haddim mi?
uyu yorum
ne gitmek gelir aklımdan
ne de git demek
eli kolu bağlı ben, ağzı dili bağlı
yaşa yorum
sevin emi yorum
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)