"yalnızlık, bir ovanın düz oluşu gibi bir şeydir" diyordu cemal süreya; "uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum" diyordu turgut uyar ve "bir kişi bile değilim yalnızlıktan" diyordu edip cansever eli artırarak. aslında heidegger gibi söylersek yalnızlık nasıl da el - altında - olmaklık bir şey. şu kibirt, sigara yahut kalem, telefon.. gibi öylece duruyor el - altında yalnızlık, fakat kalemden vs. farklı olarak hükmünü icra ediyor o canlı bir varlık gibi.
ara verdim yazmaya bunu dinledim. ne anlatıyor acaba şarkıda? bilmiyorum merak da etmiyorum açıkçası.
rus romanlarında kendini horlayanları düelloya davet eden kahramanlar vardır hani. hayatı düelloya davet edemezsin ki ya da edebilir misin ki?
devlerin düellosu
havayı doğalgaza çeviriyor
vahşi bir düello beni uyarıyor
çirkin dünyanın içine girmeye ne kadar da yakınım
kırılganlığını hissediyorum
bir kabus arkamda canavar gibi
kovalıyor beni
her şeyin yalan olduğunu söyle bana
sadece aptalca bir rüya
başka hiçbir şey
alçaklıktan korkuyorum
hiç kimsenin sesimi duymadığım yerde
aldatmayı bırak
saklanmaya çalışma
hiç gezmedin buralarda dolaşırken
kağıt canavarı
kime karşıyım bilmiyorum
ya da burada başka kimse var mı?
bazı tuhaf yerlerdeki
korkunç hayaletlere inanıyorum
ve aptallığımla seni gülmekten kırıp geçiriyorum
bu çirkin dünyada
kırılganlığını hissediyorum
aldatmayı bırak
saklanmaya çalışma
hiç gezmedin dolaşırken
kağıt canavarı
kime karşıyım bilmiyorum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.