kendinde her şeyi yapabilme hakkını gören raskolnikov'un bu düşüncesinden vazgeçmesine neden olan saikleri yazmak istiyordum ama vazgeçtim. hayır, çocukluğuna dair yaşadığı seyler yüzünden vazgeçmedi raskolnikov bu düşüncesinden. romanı okuyanlar bilecektir zaten bunu. her istediğini yapmaya hakkı olduğu halde bunu yapmaktan feragat eden insanların bir şiiri; her istediğini yapmaya hakkı olduğunu düşünüp bunu da yapan insanların ise bir hayatı vardır. (upuzun bir şiirdir Radion Romanoviç Raskolnikov'un yaşa(yama)dıkları. tam burada bir şarkı arası verelim mi? ben de birkaç bira içip gelecem bu arada:
neyse ne diyordum, eve geldim. başından beri bildiği şeyleri bilmezden gelerek yaşamak: tam da buna yaşamak diyoruz. olağanüstü hiçbir şey yok; ama olsaydı ne olurdu diye de yaşıyoruz. burada iç ses devreye giriyor hep. biteviye konuşan, konuşması için de susması için de hiçbir nedeni olmayan bir ses. (Sartre olsa buna ne derdi acaba? sike sike "kendinde" demek zorundaydı. her kendi - için zorunlu olarak bir "kendinde" barındırıyor içinde. bunu fark ettiğimde varoluşçu külliyata yeni, daha önce hiç düşünülmemiş bir katkı yapacağımı sanmıştım belki de hala öyle ama sikerler ya kimin umrunda bu? benim bile değil. heyhat!) beni bu ilgilendirmiyor. önceleri susturamadığım iç sesim salt iç ses olarak takılıyordu. artık yüksek sesle konuşuyor benle. ne yazık ki bir yabancı gibi falan da değil beni çok iyi tanıyan biri nasıl konuşursa öyle konuşuyor. biri bana nasılsın dediğinde 'iyiyim' diyorum fakat iç sesim "eksik" diyor, bir iç sese uygun olarak iç ses gibi haddini bilerek içten konuşuyor. şimdilik kimseler olmadığında yükseltiyor sesini içsesim. ama "içimden bir ses" iç sesimin dış dünyayla iletişim kuran dış sesimi bir gün bastıracağını söylüyor. en sonunda "gerçek" galebe çalar. iç sesimin söylediklerini biliyorum bir gün artık tırnak içine almadan yazacağım. (svetlana boym, "tırnak içinde ölüm" kitabında bunu mu anlatıyordu? tanrı'nın iç sesi var mı acaba? retorik soru bu aslında, cevabını çok da merak etmiyorum. ama kader diye bir şey yok, olsaydı iç ses olmazdı. iç sesim iç ses olmaktan çıktı bir süredir hükmünü yüksek perdeden icra ediyor artık. (dikkatli okur yazının şakülünün kaydığını fark etmiştir. en iyisi burada kesmek daha fazla saçmalamadan.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.