30 Haziran 2021 Çarşamba

her şeyin şiiri yahut her şeyin şiiri

 "her şeyin şiiri" tamlamamasının ardından gelecek tamlamanın başka bir şey olma imkanı olamayacağı için  başlığın devamını da her şeyin şiiri olarak yazdım. şimdi tabii her şeyi kapsayan bir şeyin yazılabilme  ihtimali tabii ki yok. 

ne anlatacağımı unuttum ya sedat peker'in yayınladığı videoyla ilgili birkaç video daha yayınlanmış yotube'da. onlara bakayım derken ne yazacağımı unuttum. türkiye'deki solcuların kahir ekseriyesinin sedat peker'in anlattığına benzer şeylere itirazı olduğu için solcu olduğu vakıadır. neyse ne diyorum ben ya burası toplumsal mes'elelerin konuşulduğu bir yer değil, derhal haddimi bildirmeliyim kendime. burada sadece ucuz, bireysel sayıklamalara yer var.

üniversite 2. sınıfta falandım. yaz. öğleden sonra. son derece sıcak. evimiz son katta olduğu için haliyle daha da sıcak. kahvaltı yapıp çay içerdim, çay harareti alır realitesinden hareketle. televizyon kanallarını dolaşırdım. illa bir türk filmi olurdu. kısa winston (soft paket) + çay eşliğinde filmi izlerdim. o zamanlar telif hakları falan çok etkili şeyler olmadığından mıdır nedir bu yerel kanallarda güzel yabancı filmler de olurdu. izlerdim hepsini. sonra bazen kendi odama geçip kitap okurdum. deli gibi şiir okurdum o zamanlar. bir de marx. bir de tarih. ama illa şiir okurdum en çok. Dıranas okuduğum bir dönemdi. telefon gelmişti, akşamdı. böyle diyince önemli bir telefon gibi oldu ama sadece telefonun çaldığını hatırlıyorum. sonra kitaba dönmüştüm. 

Bütün yükünü alıp kalkan yaz gemisi

Sularını yarmaya başladı ölümün.

Kızıl yaprak dalgalı sonbahar denizi

Karıştı… söndü son parıltısı gülümün.


“Artık bir pencerenin önünde, ne kaldı

Oturup geçen dünü düşünmekten başka

Ne kaldı yaşamaya üşenmekten başka?”

Deme. O masalların geceleri geldi.


İşte beyaz yelkeni düşten dokunmuş sal!

Yetişmek üzere düne günlerin peşinde.

Koş, bir ekmek çıkını gibi yanma al

Buluşmak umudunu bir yaz güneşinde.


insan hayatında her şeyin çok önemliymiş gibi olduğu bir dönem var; bir de hiçbir şeyin artık  öneminin olmadığı bir  dönem var. öldükten sonra da önemli olabilecek şeyler, durumlar, kimseler olduğu için itinayla yaşıyoruz bu hayatı hep. görkemli finaller -sonlar mı demeliydim, kim bilir?- için yapılan müzikler dinleyerek itinayla sona doğru yaklaşıyoruz. "her son bir erek değildir" bence de ama her son bir erek olabilirdi. birçok sonlar da erektir kaldı ki. yıllarca bir turnuvaya hazırlanan sporcunun altın madalya kazandığı anı  düşünürsek, evet bu son bir erek oluyor. ama ipin ucunda sallanırken bir anda... zebercet'i diyorum ipin ucunda sallanırken bir anda yaşamın çağırdığı zebercet hani. ipin ucunda soluğu kesilmeye başlayınca telaşla titremeye başlayan zebercet için o an bir erek miydi?  cevabı önemsiz olan etkileyici sorular sormakta -ayıptır söylemesi- ustayımdır. neyse bunlar önemli değil. başka birilerinde de olup olmadığını en çok merak ettiğim bir şeyden bahsedeceğim:

bütün meydan okumalarımdan utanç duyuyorum. diyelim ki meydan okuyorum birine, birilerine yahut bir şeylere... bir heyecanla, tüm ruhumla yapıyorum bunu ama lakin daha akşamı olmadan bu yaptığımdan utanmaya başlıyorum. (doktora tezimde bundan bahsedecektim ama çok şahsi olabilir düşüncesiyle vazgeçmiştim. çünkü tez jürisi hep atıf ister, sen bir şey söyleme hep daha önce söylenmişi tekrar et isterler) meydan okumam sırasındaki her halim her sözüm aklıma geldikçe daha da kesifleşiyor utanç duygum. tüm o üstten konuşmalarım, aşağılamalarım, gururlu haklı çıkma çabalarım koca bir utanç çığı gibi üstüme üstüme geliyor her seferinde ve bundan bir türlü kurtulamıyorum. sartre ve heidegger'in hatta tarkovski ve bergmann'ın bunun farkına varmamış olmaları çok ilginç. gerçi hepsi de utancın farkındalar tabii ki bir fenomen olarak ama neden bu benim söylediğim utancı nüanse etmediler acaba? meydan okumalar, utanmak gibi en pasif en nesne olunan anlardan çıkıp en özne olunmaya çalışılan anlardır halbuki ve fakat en kesif utançlarımı bu anlardan sonra yaşıyorum ben. 

bu kadar meydan okuma demişken konuyla mütenasip bir şarkı arası verelim.