23 Temmuz 2014 Çarşamba

derdini sikeyim yahut 789 üzerine

başlık seni yadırgatmasın lan kari; çünkü birazdan -yani burada yazılanları okuduktan sonra- kuracağın cümleyi başlık yaptım.
"karşıdakinin seni anladığı kadar varsın" diye meşhur bir deyiş var. tam olarak böyle olmayabilirdi söz ama  buna benzer bir şeydi işte) ben tam aksini düşünüyorum kari. yani karşıdakinin seni anlamadığı kadarsın aslında. (yadırgadın di mi? bu kadar erken mi?) belki de anlamadın ne demek istediğimi, salağa anlatır gibi anlatayım bak: diyelim ki içeriği 123456789 olan bir şey anlattım ben sana. sen bunun 123456'ya kadar olan kısımını anladın. yaygın kanıya göre ben bu ifadenin 123456'ya kadar olan kısmıyım. oysa benim demek istediğime göre ise ben aslında tam olarak 789'um. saçma mı geldi sana bu? saçma di mi? peki ama absürt edebiyat dedikleri nedir sanıyorsun? işte tam da bu aslında. beckett, ionesco yahut ne bileyim belki de jean genet bunu dedi ve onu yüceltti insanlar ben diyince mi yadırgadın, aşk olsun hiç adil değilsin ey kari. ben enis batur severim bil isterim ey kari. şöyle der bir şiirinde enis batur:

"Anlaşılmaz oysa insan: Nasıl birdenbire
başlayan yağmur uzaklaşıp gitmişse biz daha
şemsiyeyi açmadan"
buna ne dersin kari? insan anlaşılmazdır. insan senin anladığın kadar değil anlamadığın kadardır. (enis batur'un bu şiirinin adı "gri tavırlar". yani siyah değil beyaz değil gri. insan gridir. siyahı anlarsın beyazı anlarsın ama gri'yi hissedebilirsin anacak.

"...
keskin
duranla eğilip bükülen iç içe geçmiştir sanacak
aramızdan onu anlamaya çalışacak olan." 789'unu anlamaya çalıştığımız insanlar vardır hayatımızda ve onlara aşığızdır aslında ya da hayranız ne bileyim.. benim de 789'unu anlamaya çalıştığım insanlar oldu.

"suyu dinle ateşi yak özledim demek bu"

bu yüzden dikkat kesilmeyi öğrendim. bazı insanların söylediklerinden anlayamadığım kısımları anlamaya çalışmak için dikkat kesilmeyi öğrendim.

"beni vur saatin altında seni seviyorumdur bu"

sonra genele yayıldı her şeye dikkat etmeye başladım. mavi giyen bir kadının sevgiye ihtiyacı olduğunu fark ettim. gülerken kafasını geriye atan kadınların iyi seviştiğini. (vallaha lan var böyle bir şey)

"kov beni kabilenden ama bekliyorum demek bu"

  laf lafı açıyor işte.  çehov (çekov diye okunur) bunu fark ettiğinde yani insanın gerçek söylemek istediklerinin söylediklerinin karşı tarafta anlaşılan kısmında değil de anlaşılmayan kısmında olduğunu fark ettiğinde yani açık uçlu öyküler yazmaya başladı. çünkü insan açık uçludur biz zihnimizde tamamlamaya çalışırız onu. (farkında mısın ey kari şu ana kadar hiç bir eleştirmenin söylemediği bir şeyi söyledim. açık uçlu sanat eserlerinin neden açık uçlu olduğunu biliyorsun artık. e o kadar farkın da olsun.)

kimbilir belki de ben sana kendimden bahsettiğimde kendimi saklamaya çalışıyorumdur. ama sen beni gördün, hem de çırılçıplak.


22 Temmuz 2014 Salı

ne çok aynı şey

ışığı kapatayım ben. ışık açıkken yazamıyorum. önemli bir şey yazacağımdan değil ama yine de bir sıkıntı var içimde. geçtikten sonra "hep aynı şey oluyor" dediğim şeyler var. hayatınıza girmek isteyen insanların hayatınızdan çıkmak istemesi sürecinin bir mantık silsilesi izlemesi gerekmiyor. yani niye girdin niye çıkmak istiyorsun dediğinde o kişinin buna mantıklı bir açıklama yapması gerekmiyor. (genelde girmek isterken mantıklı sebepleri vardır insanların ama çıkarken yoktur pek) bunları salt birliktelikler için değil arkadaşlıklar için de söylüyorum ve hatta daha fazla arkadaşlıklar için. kendisiyle ilgili  kişisel kaygıları baskın insanlarla arkadaşlık yapılmaz, yani zordur da o yüzden; yoksa kötü olur bu insanlar o yüzden  bu insanlarla arkadaşlık yapılmaz demek istemiyorum. hele de bu kaygılar arkadaşlık paydasıyla ilintili konulara dairse iyice zorlu olur bu insanların arkadaşlığı. sende olup olmadığını tam olarak bilmediğin şeyleri paylaşmak neresinden bakılırsa bakılsın saçmadır. (ne diyon la sadede gel dediğini duyar gibiyim ey karî) yani benden arkadaş olmaz. dixi et salvavi animam meam! bilmiyorum işte her neyse sanırım o yok bende. bende olmayan bir şey değer verdiğim bazı insanların hayatımdan çıkmasına neden oluyor. o her neyse bende olsun isterdim. ama yok sanırım. iyi insanlar neye değer verir gerçekten? iyiliğe mi? dürüstlüğe? samimiyete? ve fakat.. neyse.. "nerde bir deniz görsem soyundum" diyordu bir şair (hangi şair olduğunu söylemeyeceğim ara bul amına koyim. gördüğün gibi kötü biriyim ben ey karî )
acımasızca dalga geçiyorum senle ve işte böyle kahkaha atıyorum sana karşı!!

bunu ciddiye almadın di mi ey kari? bu kadar salak olamazsın. birisi gerçek yüzünü göstermiyorsa sana bu onun iki yüzlülüğünden değil de belki senin bir "deniz" olmamandandır, ha olmaz mı? buraya bir yere de yazmıştım daha önce, kimsenin hayatına etki etmeden sessiz sedasız bu dünyadan göçüp gitmek dışında geleceğe dair kendime biçtiğim bir amaç yok bende. 

haytanın biriyim ben, bunu bilsin insanlar
ruhumun peşindedir zaptiyeler ve maliye
kara ruhlu der bana görevini aksatmayan kim varsa
laboratuvarda çalışanlara sorarsanız
ruhum sahte
evi nepal'de kalmış
slovakyalı salyangozdur ruhum
sınıfları doğrudan geçip
gerçekleri gören gençlerin gözünde.
acaba kim bilen doğrusunu? hatta ben
kıyı bucak kaçıran ben ruhumu
sanki ne anlıyorum?
ola ki
şeytana satacak kadar bile bende ondan yok. evet ey kari, üzgünüm istediğin, beklediğin her neyse ihtimal ki şeytana satacak kadar bile bende ondan yok. bundan dolayı beni yargılayamazsın. peki tamam sendeki bu yargılama hastalığının şifası yok biliyorum ama bir iyilik yap bu defalık kendini de yargıla beni yargılarken. çünkü biliyorum "Ne yapsam döl saçan her rüzgarın vebası bende kalacak" ama olsun:

"işte koydum işlemeyi düşündüğüm suçları
sizin geçmiş hatalarınız karşısına.
Ne yapsam
döl saçan her rüzgarın
vebası bende kalacak
varsın bende biriksin
durgun suyun sayhası
yumuşatmayı bilen ateş
öğüt sahibi toprak
nasıl olsa geri verecek
benim kılıcımı."

ben bunları yazarken şunu dinliyorum: sen de dinle ey kari