3 Mayıs 2014 Cumartesi

ilk taşı en mantıklı düşününeniz atsın

"söz vardı başlangıçta" diye başlıyor yuhanna incili. eylem'i yüceltti buna rağmen protestanlar. "ne saçma! Ne budalaca! Dört İncil'den Yuhanna'yı tercih edişim niye?" ismet Özel'i anmamak olmazdı tabii yuhanna'dan söz ederken.  "söyledim ve ruhumu kurtardım." ecinniler (doğrusu "ecinni" olmalıydı aslında) romanında dostoyevski, stavrogin'e söyletir bu cümleyi. vera tulyakova, nazım'a yazdığı bir mektubunu bu cümleyle bitirir. incil'den bir ayet, vera'yla nazım arasında bir köprü kuruyor. yuhanna bir balıkçıydı. onu isa'yla buluşturan ruhunu kurtarma arzusuydu. raskolnikov'u (kimilerine göre raskolnikov, dostoyevski'nin ta kendisidir) sorgu hakimiyle buluşturan hisse benzer bir histi yuhanna'nınki. umdukları gibi olmadı sonuç her ikisi için de. meramlarını anlatamadılar istedikleri gibi ruhlarını teslim etmedikleri kişilere... söyleyip ruhu kurtarmak,  çarlık rusyasından sovyetlere geçiş dönemi romanının başat teması oldu. ehrenburg ve ondan sonra gelenler ruhu kurtarmak yerine dünyayı kurtarmayı tercih etmenin romanını yazdılar. lermantov gibi şairler buna dirense de edebiyat komiserleri ehrenburg ve ardıllarını destekliyordu ne yazık ki... müthiş bir baskı (hatta istibdat bile diyebiliriz buna) uygulandı lermantov gibilere ve ne yazık ki teslim oldu lermantovlar. aslında bu durum başlangıçta "söz" değil action (eylem) olduğunu gösteriyordu bize; çünkü ruhu kurtarmak isteyenler maddi dünyayı kurtarmak isteyenlere yenilmişti, tıpkı rusya ana'nın sovyetlere yenilmesi gibi.


"ve aslında aradıkları şeyi tek bir gülde ya da bir avuç suda bulabilirlerdi. ama gözler göremez. insanın kalbiyle bakması gerekir."

2 Mayıs 2014 Cuma

muhsin bey yahut "sen kazandın ama ben haklıydım"

"muhsin kanadıkırık yahut estetik bir kaybediş" olacaktı başlık ama ezginin günlüğü'nün oyun  şarkısı dolandı dilime. orada geçiyordu bu söz: "sen kazandın ama ben haklıydım" muhsin bey tipi kaybedenler hep haklıdırlar ama kaybederler bundan belki de. sevda hanım şöyle der muhsin bey'e: " "mesela bana iş bulmak için koynunuza sokabilirdiniz, e allah biliyor ya ben de girerdim koynunuza. ama siz dürüst bir adamsınız muhsin bey. ne yaptıysanız yaptınız, siz haklısınız." haklıydı muhsin bey.. neyse her neyse. oğuz atay'ın tutunamayanlar ansiklopedisine kafadan giriş yapacak bir güzel abimizdir muhsin kanadıkırık:

"muhsin bey: iyi okur ağbi, gerçekten... üstelik söz verdik!
abuzer: vazgeeeeç... avans vermedik ya, söz verdik. sen bana şöyle hesaplı bi arabeskçi bulman mı?
osman cavcı: ayıb ettin abuzer ağbi, buluruz!
muhsin bey: hayır bulamaz! bizde arabeskçi yok. sen bir şakir'le görüş..."

muhsin bey'in niye kaybettiğini bu satırlarda bulabilirsin ey kari. vurguya lütfen dikkat kesil ey kari. muhsin bey için şarkı söylemenin önkoşulu "iyi okumaktır" mekan sahibi içinse konsamasyonu (sen bunu orospuluk diye oku) iyi yapması. muhsin bey için söz vermek önemliyken mekan sahibi için para vermek önemlidir. abuzer kazandı. ülke artık onların. yok amacım siyasi mesaj vermek değil. kültürsüzlük, kabalık geçer akçe oldu. abuzer kazandı muhsin bey kaybetti. her şey herkes yerli yerinde kalsaydı sorun olmayacaktı ama o bile olmadı. her taraf abuzer'lerle doldu. son muhsin bey'ler yaralı bir şekilde sürekli saklanıyor ve kaçıyor abuzerlerden (ya ne sandın filmi yazan kişi boşuna mı "kanadıkırık" yaptı. kanadıkırık bir muhsin bey ne kadar kaçabilir ki bir abuzer'den ey kâri?)

çiçeklere su verirken onlarla konuşup onlara gerçek sanat müziği dinleten muhsin bey, mayakovski'nin intihar etmeden önce yazdığı son şiirinde dediği gibi:

"aşkın küçük sandalı
hayat ırmağının akıntısına kafa
tutabilir mi!
dayanamayıp parçalandı işte sonunda"

daha ne kadar dayanabilirdi ki? bu arada o çiçeklere su verme sahnesi de ne güzel bir sahnedir tanrım:

" -nasılsınız bakalım
-suyu görünce kendinize geldiniz değil mi?
-efendim... ne dediniz?
-peki başüstüne ... bir daha müziğinize zamanında başlarım ...
-ya siz ?
-siz nasılsınız sevda hanım ?
-bunlar duymasın ama safiye ayla'yı sizin için çaldığımı bilin.
-size özel bir ilgi duyduğumu bilmenizi isterim ..." çiçeğine sevdiği kadının adını verip ona müzik dinleten bir güzel abi işte muhsin abi. muhsin abi, çağrılmayan yakup, selim ışık ve diğerleri için söylenebilecek en güzel söz tabii ki nazım'ın dediği gibi "henüz söylenmemiş olan sözdür" sadece ya kaçıp saklanarak ya da intihar ederek  ancak  "buradayım ulan ben" diyebilenlerin dilemmasını düşün ey kâri! sadece yok olarak ben buradayım diyebiliyorlar. değil mi ki intihar yahut kaçıp gitmek biraz da "ben buradayım" demektir. ben buradayım demek için kendini yok etmek ne yaman çelişkidir tanrım.

neyse geç oldu yarın okul var
. "bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
yalvarırım onu okuma çarşamba günleri"

ha tabii vedayı muhsin bey'in finalindeki nefis şarkıyla yapalım:





1 Mayıs 2014 Perşembe

talking about a revolution

bir güzel ablamızdır tracy chapman abla. onu ilk kez solculuk oynadığım toy zamanlarda tanımıştım. anlamıyordum pek ne dediğini şarkıda ama devrim diyordu. "fısıltı gibi" devrim diyordu. dünyanın en güzel sözcüğünü denge profiline ulaşmış bir ırmağın akışı gibi söylüyordu: öyle sessiz öyle biteviye. ben devirimi çok sevmiştim ey kari. kimsenin kimseyi aşağılamadığı, hor görmediği bir ülkenin hayali, bana ilk içilen sigaranın verdiği o tarifi namümkün hazzı veriyordu. bu yolda bir ömrü çürütemedim ben; çürütene bin selam olsun. hiç olmayacak bir kadını sevmek gibi hep sevdim ama devrimi. stalin yoldaş meşhur Stalingrad direnişi için moskova radyosundan halka seslendiği son konuşmasını "bayram bir gün bizim sokağımıza da gelecektir" diye bitirir. bayram bizim sokağa da gelecektir bunu biliyor ve istiyorum. ince memed'e kan kusturan abdi ağaların olmadığı bir ülke olacak burası bir gün. joan baez ablanın da dediği gibi "bir gün mutlaka" olacak. bayrağının rengini "abdi ağaların" kanından alacak bir ülke olacak. buna "ütopya" diyor abdi ağa gibiler ve onların kapatmaları. değil mi ki oscar wilde "ütopya ülkesini göstermeyen bir dünya haritasına göz atmaya bile deymez" diyecek.
 "...dikenlidüzü bu düzlüklerden biridir. dikenlidüzü'ne beş kadar köy yerleşmiştir. bu beş köyün beşinin de insanları topraksızdır. cümle toprak abdi ağanındır." abdi ağa'nın toprakları varsa, onu her daim kollayıp koruyan kaymakamları varsa ince memed'in de çelik gibi parlayan gözleri vardır. o gözler abdi ağaların kabusu olacaktır hep, olmuştur da. sıkıldıysan okumaktan biraz müzik arası verelim mi ey kari:


işte böyle ey kari. abdi ağalar varsa ince memed'ler de vardır. abdi ağa uzun çöpse ince memed kısa çöptür. ve eskiden beri "kısa çöp uzun çöpten hakkını alır elbette"