16 Ekim 2022 Pazar

Sarabande yahut ah keşke ben bir toprak olsaydım...

 görüldüğü üzere son derece gereksiz bir temayı daha hayatımın anlamıymış gibi hissediyor olmanın coşkusuyla huzurlarınızdayım. (artık buraya bir şey yazmayacağım

gerçekten burayı unutmaya karar vermiştim. barry lyndon'dan bir sahne aklıma takıldı bir ara bugün okuldayken pardon merkezdeyken. sahneyi hatırlamaya çalışırken handel'in "sarabande"si.. derken karanfil elden ele... yani çok acaip! gerçekten anlamakta zorlanıyorum; bundan 350 sene önce almanya'da doğmuş bir besteci nasıl oluyor da benim hayat hikayemi notalara dökmüş olabiliyor? yahut stanley kubrick efendi niye böyle bir film çektin yahut nasıl aklına geldi böyle bir film çekebilmek hadi bunu akıl ettin sarabande'i nasıl akıl ettin filmine müzik olarak kullanmayı? 

whatever.. "Oh my lord, I wish I were dust." 

8 Ekim 2022 Cumartesi

son yazı yahut içimdeki şarkının bitmesi üzerine veyahut bu da bir nesr-i muhzin- i diğer

 çok eskiden dinleyip sevdiğin, ezberlediğin bir şarkıyı mırıldanırken  şarkının bazı kısımlarını hatırlayamadığını fark ettiği bir an var insanın. tuhaf bir an oluyor bu unutuşu fark etme anı. ilk dinlediğin anın sonra şarkıyı daha çok sevmene neden olan anıların o şarkıya bir şekilde eklenmesi falan her şeyin bir çok şeyin temerküz ettiği şarkıyı içinden söylerken bir yerde sözlerin kesildiğini fark etmek adını ancak marcel proust gibi birinin koyabileceği bir anın yaşanmasına neden oluyor. otobüsle şehirler arası yolculuklar yaptığım sıralarda çok uzak bir yere gözüm takılırdı. otobüs ne kadar giderse gitsin asla yaklaşılamayacak asla geçilemeyecek gibi gelirdi başlangıçta o yer. ama bir yer gelir orayı da geçersin. nasıl geçtiğini fark edemeyeceğin kadar uzun bir andır o an. gideceğim yere vardıktan bir zaman  sonra zihnimde işaretlediğim o uzak yeri nasıl ve ne zaman geçtiğimizi düşünüp bulamam hiç. fark etmeden geçip gitmişizdir o uzak yeri bir şekilde.

bugün -yani 8 ekim 2022- sonbahar geldi adana'ya. ayaklarımın üşüdüğünü hissederek uyandım bugün ilk defa.  ince bir soğuk vardı. bugün adana'ya sonbaharın geldiğini hissettim. dilime dolanan çok sevdiğim bir şarkının bazı bölümlerini hatırlayamadığım bir gün de oldu bugün. büyük bir ceviz ağacı var apartmanın arka bahçesinde. bütün yaprakları sararmıştı onu fark ettim sabah camdan bakarken. adana'ya sonbahar gelmiş dedim içimden. sonra şarkı dolandı dilime. bir yer geldi sözlerin bir kısmını hatırlayamadım.  sanırım hayatımın da sonbaharı geldi dedim; bu defa içimden değil ama mırıldanarak. bunu ilk defa bugün hissettim. adana'ya da bana da sonbahar geldi. milyonlarca yıldır adana'ya sonbahar geliyor daha da gelecek. bana ilk defa geldi. ilk defa bir istanbul sonbaharında dilime dolanan şarkı son defa bir adana sonbaharında bu defa eksik bir şekilde tekrardan dolandı. 

  sanırım hayatımın da sonbaharı geldi dedim sonra içimden (bu defa içimden) demiştim. bunu ilk defa bugün hissettim. adana'ya da bana da sonbahar geldi dedim. 

içimdeki şarkı falan bitmedi aslında ama galiba bitmiş gibi (bütün bir doktora tezimde bunu anlamaya anlatmaya çalışmıştım: mış gibi yapmayı yani. oğuz atay yazabilmişti mış gibi yapmanın romanını ben de tezini yazarım onun romanları üzerinden dedim ama pek olmamıştı malum. 

başlıkta hala humour kovalamaya çalışmam... ben giderim sense of humour'um kalır / dostlar beni hatırlasın :)


şarkı da buydu 





1 Ekim 2022 Cumartesi

tesadüfün imkansızlığı yahut bir mendil niye kanar adlı tübitak projesi.

uzun bir süredir görmediğimiz biriyle hiç alakası olmayan bir yerde karşılaşmak için devreye giren olasılıkları düşününce; o birisiyle tesadüfen karşılaşmak falan neredeyse imkansız gibi bir şey olduğuyla yüzleşiyor insan. fakat bir yer geliyor karşılaşabiliyor da insan. tabii bu karşılaşma lucha de gigantes'vari bir karşılaşma da olabilir; hiçbir şey ifade etmeyen bir karşılaşma da olabilir. i don't (k)now. 

3 hafta oldu yeni okulda; daha doğrusu MERKEZ'de. buraya başlamadan önce kendi kendime "artık erken gitmeyeceğim" demiştim. çalıştığım bütün okullarda dersim başlamadan  en az 30 dakika önce okulda olmuşumdur. ama bu defa tamam bu kadar yeter artık erken gitmeyeceğim buraya dedim the kendi kendi  kendime... çünkü bu okul pardon merkez acaip large bir yer. dedim bari buraya zamanında tam ders başlarken gideyim artık ama olmadı. buraya da dersim başlamadan en az yarım saat önce gidiyorum. yol çok kısa 5 dakika falan sürüyor arabayla. acaip yoruldum bu her yere erken gitme takıntısından.

"korkuyorum biletim yanar sıram geçer diye.."

"Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki."

"Her yere yetişilir  
Hiçbir şeye geç kalınmaz"

BUUUUUUUUUUUU BİLSEM nam okul pardon merkez sanırım pek bana göre değil. kendimi orada gerekli hissedemedim. yani ben olmasam da olur. bu yüzden varsa hakkım bu yıl tayin isterim oradan. öğrenciler falan çok iyi temiz çok ahlaklı çok zeki. benim verebileceğim bir şey yok onlara. aksine bazen durup bakıyorum çocuklara nasıl da zeki ve ahlaklılar. nasıl da lab demeden labaratuvarı anlıyorlar ama ben acaip yorgunum sanırım o çocuklara bir şey verebilmek için. 

küçükköy duygu hastenesi duruyor mu hala acaba? nasıl da şüphelenip teşhis etmişti doktor hastalığımı ama. vay be... gün içerisinde belki onlarca defa doktorun akciğer filmime bakıp maskesini takması ve ardından yedikule hastanesine git demesi geliyor aklıma.  okuldan öğretmen arkadaş F'yi aramıştım sonra benimle hasteneye gelsin diye. hiç gücüm yoktu. sonra yatış işlemleri. sonra S'yi aramıştım akşam. ağlamıştım. yatış işlemlerini yapan memur "iyi mesai bitmeden geldin yoksa yarına kalırdı; zaten bu da son yataktı boş olan demişti. farkında olmadan hasteneye de erkenden gitmiştim, geç kalmamıştım. 

hiçbir yere gecikmezsen o amına koduğumun mendili kanar işte. bilsem'deki hocaların hepsi "proje yap mutlaka" diyor tamam diyorum ben de. ne diyim aq? güzel bir proje konusu aslında:

"Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar?"10 numara proje. öğrenciler ve danışman bir mendilin niye kanadığını bilimsel yöntemlerle açıklayacaklar, hepsi bu. bilimi ne aq? çok afedersin şekerim. 

heh Fuzuli'nin de dediği  gibi biraz:
 "aşk imiş her ne var alemde / ilm bir kıyl û kâl imiş ancak"