12 Mayıs 2015 Salı

ZAVALLI NECDET yahut BİR "HATA"YA AĞIT

kötü bir gün, çok kötü bir gün. ama ben bundan bahsetmeyecem. üniversiteden eve dönüyordum. otobüsteydim. neyse.

İmmanuel Kant’ın ahlak felsefesini bir kerte öteye taşımanın romanıdır Zavallı Necdet. Savımı güçlendirmek adına öncelikle Kant’ın ahlak felsefesine değinelim biraz. Kabaca, başkalarına öyle davran ki bu davranışın tüm insanlık için genel geçer ahlak yasası olsun, şeklinde özetlenilebilecek Kant’ın ahlak felsefesini Türkçenin güzel bir atasözüyle daha da vulgarize edebiliriz: Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma.

Necdet, evli bir kadınla ilişki yaşayarak toplum için sakıncalı addolunabilecek bir davranışta bulunmuştur. Benzer bir durum Meliha için de geçerlidir çünkü o da evli bir kadın olarak eşini aldatmıştır. Toplumun “genel yargıları”na ters düşen bu davranışlarının bedelini kendi bedenlerini ortadan kaldırarak (Necdet intihar eder Meliha ise acılar için de kahrından ölür) ödemiştir her ikisi de.

Bedel ödemek. Bir suçun karşılığında yasalarca ya da toplumca belirlenen ceza ya da cezaları çekmek yani. Nedir bir aldatmanın bedeli yahut “yasak” bir aşkın bedeli ne olmalıdır? Bu bedeller kim tarafından hangi hakla belirlenmiştir? Bütün bu soruların tabii ki bir cevabı vardır hukukta da toplumsal normlarda da ama gerek Meliha gerek Necdet topluma beklediği bu cevabı vermiş midir? Sanırım asıl sorun burada düğümlenmekte. Roman boyunca Meliha da Necdet de toplumun davranışları için biçtiği bedeli ödemişlerdir aslında. Her ikisi de korkunç ve sonu gelmeyen buhranlar yaşamışlardır. Roman boyunca bir an olsun rahat ve mutlu bir anları bile olmamıştır her ikisinin de. Sürekli sonu gelmeyen vicdan muhasebeleri ve muhasebelerin yarattığı derin ıstıraplar her ikisini de ortak kaderi gibidir adeta. Kaldı ki Tutkuyla birbirini arzulayan iki bedeni bundan mahrum bırakmak tutkulu bir aşk için yeter de artar bir bedel değil midir? Toplum, dayattığı normlarla birbirini tutkuyla isteyen bu iki bedeni birbirinden uzak tutarak onlarda yaşattığı gerilimle bu iki insandan gereken öcü almamış mıdır? Şüphesiz almıştır. Sonu gelmeyen uykusuz geceler, sonu gelmeyen sinir buhranları yaşayan bu iki genç tutkulu beden toplumun ilencine yeterince maruz kalmamış mıdır? Tutkulu iki ruha pranga vurmak onları yaşarken öldürmek değil midir? Necdet de Meliha da yaşarken ölmüşlerdir fakat bu yoplumun onlardan beklediği ve yine toplumun onlarda içselleştirdiği ahlak için yeterli olmamıştır. Doğanın ve toplumun yasaları hükmünü somut olarak icra eder. Sinir krizleri içinde inleyen ruhların ahı toplum için bir anlam ifade etmez. O, yani toplum, kan görmek ister. Somut akıp giden kan. Ruh kanamasının onun (toplumun) dünyasında yeri yoktur. Safvet Nezihi de bunun farkındandır ki kahramanlarına yaşattığı onca acıyı, ruh kanamasını kahramanlarının yasak aşklarının bedeli olarak yeterli görmez. Birini (Meliha’yı) acılar içinde kahrından öldürür ötekini de (Necdet’i) intihar ettirir. İşte tam da burası Kant’ın ahlak felsefesinin bir kerte öteye taşındığı yerdir. Çünkü her iki kahraman da yaptıklarının bedelini yaşarken ödemişlerdir. Bu ahlaklı bir şeydir. Oysa onlar bununla da yetinmeyerek bedenlerini ortadan kaldırarak atoplumun ahlakını onların anlayamayacağı bir kerteye taşımışlardır. Bu romanın bence temel tezidir.

Şimdi de romanı tarihselliği içinde değerlendirmede sıra.


romanın tarihselliğini sikeyim.

2 Mayıs 2015 Cumartesi

göz seyirmesi üzerine yahut her neyse işte

hala geçmedi göz seyirmesi. okulların açıldığının ikinci haftasıydı sanırım başladı hala biteviye devam ediyor. gitmediğim doktor kalmadı desem yaptırmadığım test kalmadı desem yeridir ama geçmedi amına koduğumun seyirmesi. 1 haftadan fazla oldu çay ve kahve içmiyorum, doktor tavsiyesi. gerçi sigarayı ve içkiyi de bırak demişti doktor ama bırakmadım onları. (şu an tuborg gold ve camel eşiliğinde yazıyorum bunları) prozac diye bi ilaç verdi doktor. (of de bunlar olsun muydu) içiyorum ilacı, bi sikime derman olacağı yok ama içiyorum işte. gerçi gülümsetiyor soktuğumun ilacı. gülümserim ben de. neyse ne diyordum ey kari, ben bu zıkkmı içmiş olmak için içerim mi diyordum? ben sadece ömrümün sonuna kadar turgut uyar okumak istiyorum aslında