bugün 17 şubat 2015 salı. net bir tarihle başlamamın sebebi bugün önemli bir şey olduğu için değil sadece yarrak gibi bir gün, kayıtlara geçsin istedim. derse girmedim bugün. yani doktora derslerine gitmedim. sabah okulda hemen her fakülte kantininin önünde çay sigara içtim. sonra eve geldim öğlen önemli bir işim varmış gibi dışarı çıktım sonra tekrar önemli bir işim yoktu oysa. (bilen bilir önemli bir işim varsa o işi yapmam ertelerim ben) neyse bunlardan bana ne diyebilirsin ey bu satırları okuyan. doğru. hakkın var.
sabahları uyanır uyanmaz yani gözlerini açar açmaz düşündüğün ilk şey hayatını siken şeydir. şayet hiçbir şey gelmiyorsa bu anlarda zihnine yani gözünü açaraçmaz ne olduğunu anlamaya çalışıyorsan bir şey düşünmeden şu halde hayatın zaten sikilmiştir aslında. (her halükarda hayatın sikilecek bundan kaçış yok. bunu bazen hissedeceksin bazen hissetmeyeceksin ya da hayatın sikilmiyormuş gibi yapacaksın; hepsi bu.) yaşamak fena halde sağlığa zararlıdır aslında.
resim 1: yaşamak fena halde sağlığa zararlıdır. (temsili)
neyse yaşamak diyordum fena halde sağlığa zararlı. ama yaşıyoruz işte; hep bir gün iyileşiriz umuduyla. iyileşmeyeceğimizi biliyoruz de biliyoruz ve fakat. hastalığı katlanılabilir kılacak küçük oyunlar (bazen tehlikeli oyunlar) icad ediyoruz, sanat üretiyoruz (ya da tüketiyoruz). bir hastalıktan mütevellit acı çekerken ağrı kesici almak gibi yani bir anlamda. bu bahsettiğim hayatı katlanılabilir kılan şeylerden sanatı burada bahis dışı bırakmam gerekiyor çünkü sanatçı değilim ben. ama diğerinden biraz bahsetmek istiyorum yani tehlikeli oyunlar'dan.
"- neden öldü?
- kalpten öldü elbette.
- kalbi mi vardı?
- evet, kalbi olduğu için, oyunları çok ciddiye aldığı için öldü."
oğuz atay'ın tehlikeli oyunlar romanından yaptığım bu alıntıyla; sonda söyleyeceğimi başta söylemiş oldum aslında. dedim ya hepimiz hayatın o biteviye devam eden tekdüzeliğinden kurtulmak için birbirlerimizle oynadığımız oyunlar icad ederiz veya oynarız. bu oyunların hiçbiri tehlikeli değildir aslında. tabii ki birileri bu oyunları ciddiye almıyorsa. oyunlar oynadığınız kişi ya da kişilere dikkat etmelisiniz bu yüzden çünkü her daim bir salak çıkıp sonunda "ne yani bunlar oyun muydu?" diyebilir. bu saatten sonra oyun desen olmaz değil desen olmaz o yüzden kimle oynadığınıza fevkalade dikkat etmelisiniz. sonra bir salağa bile üzülebilir ve onun için ağlayabilirsiniz:
"bize çamaşıra gelen bir fatma hanım vardı, radyoda okunan mevlüde ağlardı. sonra annem de katılırdı ağlamaya. ben onları paylardım, sen anlamazsın derlerdi. gerçekten anlamıyordum nasıl ağlıyorlardı hiçbir şey anlamadıkları halde? şimdi ben de söylediklerimi anlamasalar bile bana ağlamalarını istiyorum. insanları ağlatmanın bu kadar güç olduğunu bilmezdim. aslında kendimi de ağlatamıyordum." (işte böyle aslında. burayı okuyanlardan kaç kişi gerçekten ne demek istediğimi anlayacak bilmiyorum ama öyle işte. anlamasanız da ne yapacağınızı biliyorsunuz artık. anlayan da varsa o zaten ne yapacağını bilmiyordur. bilseydi böyle olmazdı.) yazmaya ara verdim bi sigara yaktım. yotube'dan şarkı dinliyorum bi tane. sen de dinlemek istersen ey kâri aha da bu şarkı:
havalar da ısınamadı bir türlü amına koyim. ayaklarım dondu. sobaya tuttum şimdi ayaklarımı biraz. "...sokağa nasıl çıkılacağını bilmem mesela. bende hayat bilgisi zayıf albayım. bilge bunları bilir, bu bakımdan akıllıdır, birlikte olabilseydik insanlık çok yararlanacaktı bundan. yazık oldu. şimdi yanımda olsaydı böyle üşümezdim albayım; beni bir arabaya bindirirdi hemen. BEN BUNLARA ÇABUK KARAR VEREMEM ALBAYIM. KARARSIZLIĞIMLA YANIMDAKİLERİN CANINI SIKARIM. hava da çok soğudu albayım, eve dönmek istiyorum. biliyor musunuz, bilge beni evde bekliyormuş gibi geliyor bana. yoksa eve dönmek istemiyorum. beni bekleyen yalnızlığı ve karanlığı istemiyorum. bilgeden akıllı olduğum halde neden bu duruma düştüm acaba? neden herkes benden kaçıyor albayım? yaşamasını bilmiyorum da ondan mı? bir dakika albayım karşıdan birileri geçiyor. kadını bilgeye benzettim; peki erkek kim? değilmiş...." bakmayın, bu alıntıdaki asıl vurgu büyük harflerle yazığım yerler değil; asıl vurgu tam da şurası ey kâri: "bilgeden akıllı olduğum halde neden bu duruma düştüm acaba?" sorunun cevabı romandan yaptığım ilk alıntıda var aslında. bilge oyunları ciddiye almamıştı hikmet ise aldı. hepsi bu. ama bu kadar alıntı da biraz fazla diyeceksin biliyorum ama: "siz gerçekten doğru söylüyorsunuz albayım: ben adam olmam. ben, tek başıma yaşamalıyım; başkalarını zehirlememeliyim. dama çıkıp ulumalıyım kurtlar gibi." ben de başkalarını zehirlediğimi düşündüm hep. kendi mutsuzluğuma ortak etmek istediğim insanlar oldu. neyse ki hepsi akıllıydı da yol yakınken (tabii onlara göre yakınken bana göre öyle değildi) oyundan çıkmak istediler. ha sen hala "bir günün sonunda arzu yahut albert camus ve intihar üzerine" bir şeyler dememi mi bekliyorsun ey kâri? ben akşamüstlerinden nefret ediyorum. kışın yine biraz iyi de yaz geliyor akşamüstleri uzadıkça uzayacak ve ben iyice nefret edeceğim. (aramızda kalsın bir de perşembe günlerinden nefret ederim. amına koduğumun gününde hayrıma hiçbir şey olmadı son birkaç aydır) "bir günün sonunda arzu." ahmet haşim'in bir şiiri. bir günün sonunda yani akşamüstü iyi şeyler olsun istedim hep ama olmadı pek. gün boyu oynadığım tehlikeli oyunlardan sonra akşam oldu hep. tıpkı şiirdeki gibi ama "akşam yine akşam yine akşam.." öyle bitip tükenmek bilmeyen öyle biteviye akşam... akşam gerçekti hep. tek gerçekti hatta. yaşamak zorunda olduğum tek gerçek oldu. hayır akşamın karanlığa olan mecazına gönderme yapmıyorum burada. günboyu tehlikeli oyunlar oynayıp sonra akşam geçekle yüzleşmek. tam da bunu kastediyorum. peki ama buradaki gerçek neydi: "oyunlar … gerçeğin en güzel yorumlarıdır. bizim gerçek dediğimiz şey de, bazı güçlükler yüzünden iyi oynanamayan oyunlardır." evet "bazı güçlükler yüzünden" iyi oynayamadığımız o oyunlardı gerçek. fakat başkaları yani ötekiler yani oyuna dahil olmayan ama oyundakilere dışarıdan bakanlar can çekişmekte olan yaralı bir hayvana bakan akbabalar gibi hep bir açıklama, izahat beklerler oyundakilerden. oysa açıklama yapmaya gerek yoktur başkalarına. çünkü sen bir süre sonra onun bir oyun olduğunu unutmuşsundur. iman etmişsindir oyuna da oyundaki kişiye de. oğlunu kurban etmek üzere olan ibrahim'i neden sorgulamayız neden onun bu yaptığını bir akıl hastalığı veya suç gibi değerlendirmeyiz. çünkü hz. ibrahim'e bu çılgınca şeyi yaptıran imanıdır. ve imanı sorgulamak yargılamak kimsenin haddine değildir. sen de oynadığın oyuna iman edersin ama inanmazlar buna ve yargılamak isterler işte yine de.
meraklı ve dikkatli kâri "albert camus ve intihar üzerine" kısmı ne oldu bahsetmedin ondan diyecektir ama o kısmı daha sonra anlatacam sanırım. çünkü "kelimeler albayım bazı anlamlara gelmiyor"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.