1 Nisan 2012 Pazar

some of these days

hayır başlıktaki şarkıdan bahsetmeyecğim. bu şarkı -"some of these days" yani- jean paul sartre'nin bulantı (la nausse) romanında; notaların birbiri ardına varoluşması - yokoluşması diyalektiğinin ortaya anlamlı bir bütün çıkması için gerekli olduğunu anlattığı satırlarda çalan şarkıdır:

"madeleine, bir plak çalar mısın lütfen? hani şu benim sevdiğimi some of these day'i

birkaç saniye kaldı, zenci kadın şarkıya başlayacak. kaçınılmaz bir şey bu. müziğin zorunluluğu öylesine güçlü ki, kimse durduramaz onu. dünyanın içene atılmış olduğu şu zamandan gelen hiçbir şey bu işi yapamaz. düzeni gereğince kendi kendine sona erecek. bu güzel sesi sevişimin asıl nedeni bu. yoksa tok ve içli oluşu değil. bir yığın notanın önceden ölerek onun ortaya çıkışını hazırlaması hoşuma gidiyor. ama yine de tedirginim. gramofonun durması için önemsiz bir olay bile yetişir. bu sağlamlığın, bunca dayanaksız olması heyecanlandırıyor insanı.

sessizlik.

some of these days
 you'll miss me honey!"

 müzikte bu varoluş-yokoluş diyalektiği bir zorunluluk. herbir nota yokolmak için varoluyor. ve bu onun görevi oluyor. fakat burada bir nüans var bu notalar şarkının sona ermesi için değil var olması için bu işlevdeler. hemen burada aklıma Friedrich Nietzsche'nin sanırım "tan kızıllığı"eserindeki bir tespiti geliyor: "her son bir erek değildir; ezginin sonu ereği değildir onun; oysa ezgi sonuna da ulaşamadı ereğine de. bir benzetiş..." notaların varoluş-yokoluş diyalektiğini şarkının bitmesine dönük bir amaç olmadığını nietzsche de kavramış. tabii bu iki fiozof da bu tespitleri salt müziğe dair yapmıyorlar. onların tartışmak istedikleri şey başka. belki daha sonra bunu da yazabilirim ama benim asıl varmak istediğim şey her şarkının değil bazı şarkıların notalarının sanki sadece sonsuza dek varoluş-yokoluş diyalektiğini sürdürebileceğidir:


işte bu şarkı. notaları onu sonuna değil sadece varoluşuna hazırlıyor.

"müzikte teselli aramak ahmakça! tıklım, tıklım konser salonlarındaki küçük düşmüş, incinmiş insanlar; gözlerini kapatmış mozart, chopin dinliyorlar, genç werther gibi müziğin içlerine akmasını ve acılarının müziğe dönüşmesini diliyorlar. bu müziği duymalarını isterdi; bu müzikte şefkat yok, gündüz gece peşini bırakmayan dilsiz utançlar, sorular, Anny, daha derinde o bulantı... hepsini ortaya çıkarıyor bu şarkı. bütün kırılganlığıyla coşkulu"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.