29 Ocak 2014 Çarşamba

requiem for a birthday

epeydir bir gelenek oldu. evde yalnız başına içerek doğum günüme girmek. ben bu satırları yazarken şunu dinliyorum:



ortam şu halde: (ışığı açtım tabii): "masa da masaymış ha" gördüğün gibi ey kari..



saçma işte neresinden baksan sisyhpos gibi yaşayıp gidiyoruz. bilenbilir bütün şairler bir yana sergei yesenin bir yanadır benim için sırf şu dizeleri yazdığı için olsa gerek:

"Yeni bir şey değil ölüp gitmek bu yaşamdan,
Ama yaşamak da daha yeni değil kuşkusuz." (belki bilmezsin ey kari jim morrison abimiz de çok severdi sergei yesenin abimizi ve this the end şarkısı yesenin'in "hoşçakal" şiirinden mülhemdir. 

insan kendinin değerli olmasını istiyor ve hatta en çok bunu istiyor. kendinden sonra ne
kalacağını bilmek istiyor. alkolün ve yalnızlığın şairi edip cansever "sonrası kalır" da bunu 
sorunsallar: 
On Kalır benden geriye dokuzdan önceki on 
Dokuz değil on kalır 
On çiçek, on güneş, on haziran 
On eylül, on haziran 
On adam kalır benden, onu da 
Bal gibi parlayan, kekik gibi bunalan 
On adam kalır.
....
 Ne Kalır benden geriye, benden sonrası kalır ,Asıl bu kalır. "
benden de geriye kala kala benden sonrası kalacak sadece sanırım; yani: hiçbir şey. bu da bir şey
aslında hiçbir şey bırakmadan kimsenin hayatında önemli bir yer işgal etmeden öylece göçüp gitmek. 

doğum gününde bunları düşünmek çok anlamlı değil biliyorum. gereksiz bir melankoli yaratmak gibi bir gaye de hasıl olmadı bünyede ama genç değilim artık. dünyayı değiştiremeyeceğimi anladım. artık yolda gördüğüm güzel bir kadının peşine düşmüyorum işi gücü bırakıp. rastgele bir otobüse, trene binip yolculuklar yapmıyorum. kitapları hep aynı raflara diziyorum. yaşa/yorum; sevin emi yorum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.