"seni şefkat yerine isteklerimle karşıladım" kızı annesine yazdığı bir mektubuna böyle başlıyordu. yeryüzünde böyle bir cümleyi tabii ki kursa kursa bergman kurabilir. sonra akira kurosawa'nın kendi filmleri için bir röportajında söylediği şöyle bir tespit var: "sanırım tüm filmlerimin ortak bir teması var. ne kadar düşünsem, düşünebildiğim tek tema sadece bir soru: neden insanlar birlikte daha mutlu olamıyor?" aslında, galiba kurosawa'nın sorunsalladığı bu "neden insanlar birlikte daha mutlu olamıyor?" teması cevabını bergman'ın "güz sonatı" filmindeki bu replikte buluyor gibi.
filmde uzun süredir görüşmeyen bir anne kızın epey bir zaman sonraki ilk buluşmalarında yaşadıklarına odaklanılıyor. epey bir tartışmayla, karşılıklı öfke nöbetleriyle geçen bir iki günün sonunda -ki ki bu tartışmalar sırasında kız hep annesini, onun geçmişte yapmadıklarıyla ve yaptıklarıyla suçlamaktadır- anne bir turne için yurt dışına gitmek üzere vedalaşır kızıyla ve kızı bir mektup yazar annesine ve şöyle der: "seni şefkat yerine isteklerimle karşıladım." uzun süredir görüşmeyen anne ve kızın ilk görüşmelerinde ne kadar da mutlu olması gerekir oysa ki fakat mutsuz olmuşlardır. bunun nedeni de kızın annesini şefkatle değil istekle beklemesidir. işte tam da burası bergman'ın kurosawa'ya cevap verdiği - yer. ayrıca benim hayatın anlamını -sanırım- duyumsadığımı düşündüğüm yer de aynı zamanda burasıdır.
birilerinin yanındayken hep isteklerimizle orada bulunuyoruz ve bu yüzden de daha da mutlu olmamız gerekirken daha bir mutsuz oluyoruz hep birileriyleyken. birilerinin yanına isteklerimizle gidip isteklerle karşılanıyorsak o birileri tarafından, işte yani kurosawa'nın o meşhur temasındaki durum ortaya çıkıyor:
"neden insanlar birlikte daha mutlu olamıyor?"
bundandır ki birilerinin yanına giderken ahmet telli'nin "geldim işte" şiirindeki gibi gitmeli ve karşılanmalıyız sanırım.
"Sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna
Tenhaydı düşlerim, geceydi, çıkıp geldim işte
Su ve ateş bir de gülünç yalnızlığım var sana
Getirebildiğim, kokularını yitirmişti çünkü güller
Suyu dinle ateşi yak özledim demek bu"
şiirin girişi bu. bir şey getirememenin karşılığında bir şey denmemesinin anlatıldığı şiirin sonu da tam yukarıda anlatılanlarla tenasüp içinde.
"Sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna
Ayna pusluydu bunca yıl nice sır taşımaktan
Kırılmanın sesini duydum ve onu getirdim sana
Unutulmaya geldim işte onarılmaya değil
Kov beni kabilenden ama bekliyorum demek bu"
"onarılma" beklentisiyle gelmiyor şiirdeki ben; aksine unutulmaktan söz ediyor. hafıza yoksa istek de yoktur.
yukarıda anlatılanlarla uyumlu olması hasebiyle:
in memoriam, "... anısına" demekmiş.
neyse böyleyken böyle, o kadar okuduk bu biloğu bi hayatın anlamını vermedi de demezsiniz artık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.