O kadar uzun yol geldik ki seninle
Şimdi, sen ayrı ben ayrı olan o yolu
Nasıl yürüyeceğiz?
(Biz seninle yoldayken
yanımızdan ovalar, ağaçlar; titreşen
rüzgârlar akmıştı. Bir yolumuz olduğunu,
yol kazılarını, yol yorgunluğunu
o zamanlar biliyor muyduk?)
bütün bir hayatı anlatan yani hayatla ölüm arasını özetleyen bir şey tabii ki yoktur böyle bir şey salak olmayalım ama olsaydı iyi olurdu. her şeyi açıklayan bir şey olsaydı iyi olurdu yani ama yok işte. yine de yolda olmak var, (bir yolculuk düşüyor aklıma gidiyorum) yoldayken geçip giden şeyler var geçip gittiğini fark etmediğimiz şeyler var. bir yolda giderken yanından geçip gittiğimiz bir kavaklığı kaç defa daha hatırlarız ki ömrümüz boyunca. bir kavaklığın yanından geçip gideriz, kavaklık orada kalır, biz başka başka bir sürü şeyin yanından daha geçip gideriz, kavaklık orada kalır (Yolculuk, her zaman düşündüm onu; İçimde bu azgın davet ne demek? Oraya, nerdeyse güneşin sonu, Uçmak, kayıp gitmek, kaçıp dönmemek.) içimde kaç tane kavaklık var söylesem aklınız şaşar. gördüğüm her kavaklığı aklımda tuttum. gördüğüm hiçbir kavaklık gördüğüm yerde kalmadı, benle geldi (Neden soruyorsun Nereye gideyim / İki yol var demiştin / Hangisini seçeyim) bir yere gitmeyi "ufuk" kadar güzel anlatan, betimleyen -imleyen mi demeliydim?- bir kavram yoktur. asla varamamayı, ulaşamamayı imler ufuk çünkü. bu yüzden mi ki bilmem (bu yüzden değildir tabii ama ben öyle umuyorum) şark edebiyatında yolculuk tem'i asla bir yere varmayla sonuçlanmaz daha doğrusu ne için çıkılmışsa yola asla o umulan menzile varılmaz ve kendine varır o yolculuğa çıkan. mantıku't tayr mesela. varılacak bir yer yok demek ister gibi şarkî edebiyat. (kim nereye yakınsa / orası ona ufuk) eskişehir'i geçip bursa'ya doğru giderken sağ kolun üzerinde uzakta bir yerde kavaklıklar içinde birkaç evlik bir yer vardır, orası bana ufuk oldu hep. hiç gidemedim oraya gidemeyeceğim de asla hiçbir zaman. gitsem ne olur içimdeki bu kavaklık merakı diner mi görsem oradaki kavaklığı? (Bir anadan dünyaya gelen yolcu / Görünce dünyaya gönül verdin mi) yol, bu ve yukarıda söylediğim sair şeylerden ötürü bana hep "kendinde şey" --numen- gibi gelir. yol bize göre bir şey'dir bir şeyi imler ama kendine göre nedir yol. gerçekten bütün algılardan sıyırıp onu, ne diyebiliriz ona? (Yollar / Ki gider kimsesiz, tehî, ebedî, /Yollar / Hep birer hatt-ı pür sükût oldu / Akşamın sine-i gubârında) bir yolculuktan geriye ne kalır? çıktığın yer mi vardığın yer mi, sahi ne kalır bir yolculuktan geriye? varmak sözcüğüyle exist anlamındaki "var" kavramı arasındaki ilişkiyi fark ettiğimde kütahya'ya doğru giden bir yoldaydım. vardığın yerde var oluyorsun. var olmak için bir yerde varmak gerekiyor, süreç yani varmak kendini sonlandırmalı ki ancak var olabilesin. varamadığın için var olamıyorsun. (ilkyaz düşeli beridir / giden ben değilim, yoldur)
bir şiiri metin altıok yazmışsa o şiir iyidir bence. önyargılı olarak böyledir bu benim için, neyse.
Bedenim üşür, yüreğim sızlar.
Ah kavaklar, kavaklar...
Beni hoyrat bir makasla
Eski bir fotoğraftan oydular.
Orda kaldı yanağımın yarısı,
Kendini boşlukla tamamlar.
Omzumda bir kesik el,
Ki durmadan kanar.
Ah kavaklar, kavaklar...
Acı düştü peşime ardımdan ıslık çalar.
"Kendini boşlukla tamamlamak" yukarıda bütün bir hayatı anlatan yani hayatla ölüm arasını özetleyen bir şey tabii ki yoktur demiştim ama var sanırım: kendini boşlukla tamamlamak.
öyle işte...