6 Eylül 2024 Cuma

zalim bellek yahut yaşamaya üşenmek

 aile albümlerine baktım biraz önce. annem, babam, ablam, abim, teyzeler, kuzenler, dayılar, amcalar, hiç tanımadığım aile dostlarının, komşuların falan olduğu yüzlerce fotoğraf vardı. benim 1 tane bile fotoğrafım yoktu fakat. (birkaç tane vardı onları da ben almıştım zaten) sadece türkoloji'deki 5. senemdi uzatmıştım okulu yani, o yaz ahmet muhip dıranas okuyordum, kitaptaki şiirlerden bir bölümü ufak bir not kağıdına yazmış, onu da masamın karşısına asmıştım. sadece o kağıt çıktı fotoğrafların arasından:


buydu yazdığım bölüm. 

tuhaf geldi, ne bileyim mesela bir tane bile mezuniyet fotoğrafım yok. ne lisanstan ne master'dan ne doktoradan... üçünde de diplomaları enstitü memurlarından almıştım. niye o anı ölümsüzleştirmek istememdim ki acaba? sanırım hafızamda çok kuvvetli yer ettiği için bazı şeyler, anlar fotoğrafa ihtiyaç duymadım hiç. belleğime güveniyordum bir de gün içerisinde durmadan zihnimden geçiriyordum insanları olayları.. mesela diplomaları bana veren memurlar, hatta o memurların kıyafetleri, masalarında ne olduğu falan bile aklımdadır çünkü dedim ya zihnimden geçiririm böyle anları sürekli. bir de tabii fotoğrafları değiştiremezsiniz. fotoğraf bir anı sonsuza kadar salt o anın gerçeğiyle bir daha değişmemek üzere dondurur. ama bellek öyle değildir. canlı bir şekilde dondurur o anları ve üzerinde istediğiniz gibi değişiklik yapma olanağı verir size. ("hiç kimse tarihi değiştirmeden anlatamaz" derken bunu mu kastediyordu acaba Ernest Renan? kim bilir...) söz gelimi çok sevdiğim bir anda orada olmasını istemediğim bir kişiyi, bir nesneyi çıkarırım belleğimdeki fotoğraftan yahut ne bileyim sevmediğim bir tişört varsa o anda değiştiririm o tişörtü başka tişört giydiririm kendime. ama bellek her şeye rağmen bir fotoğraftan daha zalimdir... hep yeniden yeniden üretir ve hep saklar da saklar sonsuzcasına her anı. bir fotoğraftaki an sürekli vardır ve değişmez; bellekteki bir anı ise sonrasızca, sürekli gelir hep bilince ve hep biraz değişmiş hallerde... yani başka bir deyişle fotoğrafta an; bellekte ise anı olur, bir benzetiş... 

25 yıl önce bugün bu saatlerde kuşadası'ndan adana'ya dönüyordum otobüsle. yanımda cemal süreya'nın düz yazılarının olduğu bir kitap, behçet necatigil'in bir şiir kitabı ve enis batur'un doğu - batı divanı kitabı vardı. doğu batı divanı'na bakıyordum. orada "zalim bellek" diye bir şiir vardı:

"Bir başına derinlemesine yaşamak

yetecek sanmıştı kendisine – toy

değildi artık, genç bile sayılmazdı:

Sonuna kadar paylaşamadığına göre,

hiç paylaşmadan, sımsıkı kendinde

tutarak, geri dönemeyeceğini bildiği

yolu kat edebilirdi. Önce geceler

düğümlendi oysa. Sonra geceden

geceye ilerleyen o telâşlı akrep.

Fişten çektiği telefonlar, üzerini

çuhayla kapladığı ayna, çıkıp

boşluğa baktığı kör balkon –

anahtarlarını çevirip çekmeceye

kaldırdığı kapılar ağır ağır

zorlandı.

Evlere dağılmış eşyası birden

Toplanıp doldurmuştu salonu,

Odaları ve duvarları kaplayan 

kitaplar ve resimler, eski notalar,

İlk film afişleri, o zarif İngiliz 

konsoluyla öbür ham İskandinav masası, 

Hepsinin soykütüğünde sızının payı:

kimin aldığı bu ayna, ne zaman

getirilmiş bu alpaka kutu, nereden

hangi yıllarda toplanmış bu kupkuru

gözyaşı şişeleri -herbirinin 

seyirdiği tıkanık damarlarda

bir görünüp yiten zalim bellek"

şiirin beni niye yakaladığını hemen o an anlamıştım tabi..   kurgu falan olsun diye değil hepsi bugüne denk geldi işte. yan koltukta kuşadası'ndan adana'ya atanan bir savcı oturuyordu. yol boyu konuşmuştuk. akif seviyordu o... 

epey ara verdim yazmaya aslında aklıma pek bir şey gelmedi mevzuyla alakalı. sadece aşağıdaki alıntı var işte nereden, kimden aldığımı da not almamışım aklıma da gelmiyor şimdi kimin diye ama tek gerçek trajedi gerçekten de bu: 

"Zaman insanoğlunun düşünebileceği en derin ve en trajik konu. Hatta diyebiliriz ki trajik olan tek şey. Tahmin edebildiğimiz tüm trajediler, sonuçta tek bir trajediye dönüşür: Zamanın geçmesi."

bir de niyeyse bu şarkı zamanın geçmesini hatırlatıyor durmadan özellikle girişi:



ha bir de true dedective dizisinin açılış şarkısı.