19 Kasım 2022 Cumartesi

aytok blogçuluk ve turizm ltd. şti. yahut kendi üzerime düşünmem

 bir an durup ne yaptığımı fark ettiğim anlardan nefret ediyorum; ne yapmadığımla, neler yapamadığımla yüzleşiyorum o anlarda çünkü. bazen çok güçlü bir "yapma" isteği geliyor bu yapmadığım yahut yapamadığım şeylere dair;  bir harekete geçme isteği hasıl oluyor tam da böyle anlarda ama hemen bir yerlere uzanıp  bu hissin geçmesini bekliyorum. oblomovluk bile değil bu sanırım. Yoldaş Lenin görse feci kızardı bana da. hep birlikte yer altından notların o meşhur girişini hatırlayalım mı birlikte "ben hasta bir adamım. gösterişsiz, içi hınçla dolu bir adamım ben." oysa içinde bir hınç varsa gösterişli olmak lazım gelir. ah kuzum makar devuşkin. yalçın küçük nasıl da görmüştü bu ilişkiyi -çelişki mi demeliydim?- aşkında şiddet yoktu bu yüzden de kaybetti diyordu makar devuşkin, ah kuzum makar devuşkin... (buradaki şiddet sözcüğünü eyleme geçme anlamında kullanıyor tabi ki yalçın hoca yoksa kaba kuvvet uygulama falan değil)  

acı verse de yani verebilme ihtimali olsa da bir bekleyişten daha kolay daha doğrusu gücü bir başkasının eline verip ondan bir şey beklemek kadar kolay başka bir şey yoktur sanırım bu insan ilişkilerinde. birinin bir şey için adım atmasını beklemek diyorum yani hayatı acaip anlamlı kılar. bunun kadar konforlu başka bir şey yoktur. üstelik acı çekme konforu bile verir bu şey insana. pek de hırpalamayan bir melankolinin yani yüzeysel bir melankolinin pençe-i ızdırabı kadar konforlu başka bir ruhsal durum yoktur. bütün bir hayatımı tek bir cümleyle anlatabilmem gerekseydi; iş bu cümlenin öznesi "yüzeysel bir melankolinin pençe- i ızdırabında pek o kadar da inleyemeyen ..." -bu tabii ki şeklen olmasa da mealde sözde öznedir- gibi bir özne olabilirdi galiba. orta okulda mıydım ilkokulda mı tam hatırlamıyorum ama kıştı. 15 tatilde ilk defa ablamın yanına istanbul'a gitmiştim. dönüşte topkapı otogarı'ndan tek başıma "lüks adana" seyahatin yazıhanesine gidip bilet almıştım adana'ya dönmek için. otobüs akşam kalkacaktı. yazıhanede oturup otobüsün kalkma saatini bekledim epey bir zaman. sonra ablamın verdiği parayla bir cüzdan almıştım kendime. her neyse. sonra bir ara karnım acıktı. topkapı otogarının içindeki dönercilerin birine gidip döner yedim. bütün dükkanın aynalarla kaplı olduğu dönercilerdendi. içeri girdiğimde cavit karabey'in "uğrunda ölürüm lafımı olur" (mı soru eki bitişikti orijinalinde; ki bence  arabesk bir şarkıda mı soru eki bitişik olmalı bir sakıncası yok bunun) 


şarkısı çalıyordu. şarkıyı hatırlamıştım. elazığ'daki dayımın oğlu "x abi" dinlerdi bu şarkıyı sürekli. internet güzel bir şey ya bir foto buldum 1992 tarihli tam da lüks adana yazıhanesinin fotosu. 

bütün bunları biraz önce bütün notlarını hemen hemen çıkardığım doçentlik için gerekli olan kitabı yazma isteği geldiğinde bilgisayarın yanındaki koltuğa uzanıp bu hissin geçmesini bekledikten sonra yazdım. demin de demiştim, ne zaman içimden bir şeyler yapmak gelse hemen bir yerlere uzanıp  bu hissin geçmesini bekliyorum.


arka plan fotosunu da değiştirdim, tarkovski'nin bir filminden bir sahne. neyse işte, batmak üzere olan esnafın dükkanında son bir tadilat yapması gibi. yerel radyolara reklam mı versem acaba? "yenilenen mekanı ve güler yüzlü hizmet anlayışıyla sizlere hizmet vermekten onur duyan "aytok blogçuluk ve turizm ltd. şti." fjklsadajlkaslkgsd 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.