29 Ağustos 2022 Pazartesi

bir soyutlamayı somutlaştırarak somutlamak yahut la notte

 "Evvel bahar yaz ayları gelende" karacaoğlan'ın bu "evvel" kalıbıyla başlayan onlarca koşması var. 99-2000 gibi yaz geldiğinde saatlerce tv karşısında kanal değiştirip (zap?) akşamı ederdim. en çok da müzik kanallarında oyalanırdım. evde bilgisayar dönemi başlamıştı ama yaygın değildi. gerçekten türk popu için bile çok iyi sayılabilecek bir şarkıya denk gelmiştim:


güzel şarkıdır.. düzenlemesini de sevgili ozan çolakoğlu yapmıştı sanırım sdnfsdjnsjnjn neyse ya ne diyordum. o yaz epey dönmüştü bu klip ekranlarda. aslında 20 yıl sonraya kalabildiğine göre bu şarkıya artık pop dememeli belki de bilmiyorum. neyse her neyse...

Michelangelo Antonioni'nin "la notte"sini (gece) izlemiştim geçen hafta tekrardan. filmin bir yerinde -gece sabaha varmış yahut varmak üzere bir saat dilimidir. adam kadına (aslında kadın adama) uyurken uykundan öpmek istedim seni gibi bir cümle kuruyor. uyku somut bir şeydir fakat onu öpemezsin. birinin uyuyuşu da somuttur fakat onu da öpemezsin. 

"bu sabah uyandığımda sen hala uyuyordun. uyanır uyanmaz yumuşak soluğunu duydum. dağınık saçlarının altında kapalı gözlerini gördüm, bu beni derinden etkiledi. haykırarak seni uyandırmak istedim ama öyle derin bir uykudaydın ki... loş ışıkta tenin capcanlı, öyle sıcak ve tatlı ışıldıyordu ki öpmek istedim ama seni uyandırmaktan korktum... uyanırsın diye kollarıma almadım. bunun yerine kimsenin benden alamayacağı, sadece benim olan şeyle yetindim: senin sonsuz görüntünle. yüzünün ötesinde, tüm ömrümün ışığında bizim saf, güzel halimizi gördüm: geleceği ve hatta bütün geçmişimizi. bu en mucizevi olaydı; ilk kez hep benim olduğunu hissetmek, senin sıcaklığın, düşüncen ve isteklerinle bu gecenin sonsuza kadar süreceğini hissetmek. lidia, o anda seni ne kadar sevdiğimi fark ettim. duygularımın yoğunluğu beni ağlattı. bunun asla bitmemesi için ömrümüz boyunca böyle kalmalıyız. sadece yakın değil, birbirimize ait halde. tek tehdit alışkanlığın yaratacağı bir kayıtsızlık olacaksa da hiçbir şeyin bozamayacağı bir halde.


o anda sen uyandın, tebessümle, kolların boynumda, beni öptün. ve artık korkulacak hiçbir şey olmadığını hissettim. hep o anki gibi kalacaktık; zamandan ve alışkanlıktan bile güçlü bağlarla.


- bu mektubu kim yazdı?

- sen yazdın."


yazdığım tezlerde kullandığım kalıp bir ifade var: "bu paragrafta / alıntıda vurgunun ..... üzerine olduğu açıktır" şeklinde.  bence yani gerçekten çölde çay filminin sonundaki daha önce buraya da aldığım bir paragraf vardı "hayatınızı derinden etkilemiş bir öğleden sonrayı, daha kaç kez anımsayabilirsiniz?" şeklinde vurucu bir cümle barındıran  tirad.  bu ondan da iyi. yahut bir aşkı bundan daha güzel anlatabilmek imkansızdır. ve antonioni'nin yazdığı bu mektupta vurgunun "kimsenin benden alamayacağı, sadece benim olan şeyle yetindim: senin sonsuz görüntünle." cümlesine olduğu açıktır.

 kısa ve gereksiz bir tatil girişiminden sonra biraz önce nihayet adana'ya ulaştım. şu an bu satırları yazamıyor olabilirdim. hayatımın en ciddi kaza tehlikesini atlattım gelirken. toroslardan çukurova'ya inerken orta şeritten giden bir tırı sollamak üzereydim. tam tırın yanından geçerken yolda bir şey gördüm, insan bedeni yahut hayvan bedeni gibi bir şeydi. tır ezmemek için sola yani benim şeride kırdı. ben de hayatımın refleksini gösterip iyice sola kırdım, bariyer yoktu en solda, araba savrulur gibi oldu sonra kendi kendine toparladı ve devam etti ve kontrolü aldım sonra ben. kurtardım diye bağırmaktan sesim kısıldı. hızım 130'du. belki 50'ye yakın araç birbirine girmişti tam bu olayın olduğu yerde. eve 40 km falan vardı. gelene kadar bağıra bağıra yüzlerce defa "kurtardım" diye bağırdım arabayı sürerken. ama sanırım tırcı kurtaramadı ve yerdeki her neyse ezdi onu. şayet onu ezmese beni alacaktı altına. beyaz mercedes actors tır.. ne diyeyim sayende şu an ikimizde hayattayız. ama cidden şöyle bir an oldu. tır orta şeritten giderken solundan onu geçmeye doğru yaklaşıyordum ve seri selektör yaptım, çünkü tır hafiften sola kayıyor gibi gelmişti bana. tıra "ben sol şeritteyim bu şeride geçme" demek için yaptım selektörü. yani muazzam bir andı ya milim kaldı tırla aramla milim. tabii bir de jeep mühendislerine teşekkür etmem gerek. arabayı aniden sola kırınca hızım 130 olmasına rağmen milim kaymadı araba. i love you jeep... 

bir aksilik olmazsa yarın birkaç şey daha yazıp yayınlarım bu yazıyı.

bugün yayınlayacam demişim dün. yani artık bugün. böyle bir dizi vardı attila ilhan'dı senarist. çocuktum. hayal meyal hatırlıyorum bu diziden bazı sahneleri ama hep görüntü şeklinde. böylesi daha iyi yani en iyi hatırlama biçimi salt görüntülerle olanlar galiba. böyle belli belirsiz gelip geçen görütüler şeklinde olanlar. bir de 5. katta oturan türkan teyzelerde izlediğim bir film vardı. daha doğrusu videoda bir film izliyorladı ben de oradaydım. bundan da salt bir şarkı sözü kalmış aklımda "dünden önce yarından sonra" deyu. dshfksl  bu da yanlış kalmış aklımda dünden sonra yarından önce'ymiş şarkının adı.


hatta şimdi 1. bölümünü buldum dizinin onu izleyim bari, sikerler. sürekli zaman geçirmeye çalışıyor ve bir şeyleri erteliyorum. sanki her şey için erkenmiş gibi geliyor. ne yaparsam yapayım erkenmiş gibi geliyor ve fakat aslında her şey için acaip geç kalmışım gibi. 







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.