14 Ocak 2023 Cumartesi

durduk yerde adamın... yahut sadece ayağım kaydı Noddles sadece ayağım kaydı

 en azından başlıkta biraz kibar olmak... ola ki okuyan varsa ürkütmek istemedim sanırım ama bilen bilir ki bu çok eski bir ekşi sözlük klişesidir ve tamamı "durduk yerde adamın amına koyan şarkılardır". herkesin vardır (mıdır) bilemem tabii ama böyle çok patetik olmasa da hatta bazen neşeli bile olabilen ama bir yerinde yahut bir yönüyle durduk yerde adamın amına koyan şarkılar var. 2 hafta önce cumartesi sabah okula giderken natalie imbruglia çalmaya başladı birden radyoda. istanbul'da istiklal'de bi yerde dinlerken çok sonra bu şarkıyı seveceğim aklıma gelmezdi. aslında niye sevdiğimi falan da bilmiyorum. öyle harika bir melodisi yahut harika sözleri falan yok ama müthiş bir ironisi vardı. eğlenceli gibi bir şarkıydı ritmi falan ama sözleri böyle tam da eğlenceli değil gibiydi. hafif bir hüzün vardı, bir sitem bile denemez belki. bir hüznü kocaman bir hüznü  kabullenmenin verdiği bir rahatlık vardı sanki. bir pop müzik şarkısı için biraz iddialı ama değil gibi de. askere gitmeden önceki son günlerdi. bi arkadaşın evinde yabancı müzik yayını yapan bir kanalda klibini de izlemiştim. klip, benim şarkıyı algılayışımla uyumlu gibiydi; daha bi sevmiştim bu yüzden şarkıyı. torn sözcüğünün anlamına bakmıştım sözlükten.  "yırtılmak, kopmak" gibi  anlamları vardı sözcüğün.. sürüden ayrılmak yani genel olana aykırı düşmek gibi çevirebiliriz sanırım türkçeye sözcüğü. neyse

"You are a little late, I am already torn" diyordu şarkının bir yerinde natalie abla. binlerce parçadan oluşan çok büyük bir puzzle'ın eksik bir parçasının veya yüz parçasının eksik olması arasında niceliksel olarak olsa da niteliksel olarak herhangi bir fark yoktur. sen biraz geciktin ben de tamamlanamadım ve bu yüzden de genele angaje olamadım gibi bir anlam verilebilir işte as i know. 



istanbul'a ilk atandığımda daha doğrusu atanmadan hemen önce sonbaharın ilk günlerinde yeni bir şarkı dönmeye başlamıştı müzik kanallarında. sonra istanbul'a atanmıştım işte, istiklal caddesinde gezerken falan kitapçılarda çalmaya başlamıştı bu şarkı, yani baya popüler olmuştu. Starsailor'un - Poor Misguided Fool şarkısı işte. cd'sini almıştım hemen. sonra da gidip sony discman almıştım bir tane ilk maaşım yatmıştı; o zamanlardı işte.  yüzlerce kez dinlemiştim sanırım bu şarkıyı. 

neyse vazgeçtim bu mevzudan yani 1 hafta önce yazmıştım yukarıdakileri ama bilmem devam ettirmek gelmedi içimden. 

bu çok garip -peculiar mı demeliydim ksfdgsfgia- e.e. cummings, faulkner okumak istiyorum orijinal dilinden hepsi bu dedim geçenlerde bir yerde. ana dili ingilizceydi bunu dediğim kişi, üstelik de amerikalıydı eleman ama muhtemelen hiç okumadı bunları ve bu yüzden de anlamadı beni ihtimal. ben de çok uzatmadım. kitap okumanın gereksiz bir şey olduğunu anlayabilecek kadar okudum. (gerçekten ingilizce mütercim tercümanlık okuma isteğimin altında  bundan başka bir neden yatmıyor. neyse bunu anlatmak çok da kolay değil; aslında daha doğrusu bu bir sebep de değil ya sanırım. 

neyse durduk yerde adamın amına koyan şarkılara devam edeyim. türkçede böyle bir şarkı yapılma olasılığı sıfırdır. tabii ki melodi anlamında demiyorum çok da sağlam bir melodisi yok zaten bu şarkının ama sözlerle uyumu enfestir enfes.. türkçedeki şarkılarda biz aşkı ya verdiği acıyla yahut da coşku ve mutlulukla anlatırız. tabii çoğunlayın batı edebiyatı ve şarkılarında da böyledir bu ama bu şarkıda joan baez abla buruk bir acı ve hak edilmemiş bir lüksün verdiği haz gibi hatırlıyor. bunu da ancak joan baez abla yapabilirdi zaten tabii bunda aşık olduğu kişinin bob dylan olmasının da etkisi vardır; kim bilir... dsadhfhsş şarkıcı olup da  nobel edebiyat ödülünü alabilen birine şarkı yapıyorsan ve üstelik de ona aşıksan sike sike iyi bir şarkı yapmak zorundasın. 


"our breath comes out white clouds

mingles and hangs in the air

speaking strictly for me

we both could have died then and there" bunu türkçe bir şarkıda bulamazsınız. mealen: "nefeslerimiz havada beyaz bulutlar gibi / birbirlerine dolanıyor ve asılı kalıyorlar / sadece kendi adıma diyorum / ikimiz de o an orada ölebilirdik" bunu türkçe bir şarkıda duyamayız. sürrealist benzetmeler bizde pek olmadı ne rock şarkılarda ne de popta. belki biraz teoman'ın baladlarında vardır bu tarz benzetmeler ama onlar bu kadar güçlü ve nesnel bağlılaşımı bu kadar kuvvetli değildir. (türkiye'de nesnel bağlılaşım'ı cümle içerisinde kullanabilen 8 kişiden biriyim kısdjfasdjlfjsadikias e o kadar t.s. eliot okuduk aq fsdgjsidfisdf)  

bir de sebebini bilmediğim,  bir şekilde beni sarsan bir şarkı var


kendimi tanıdığımdan beri  nasıl bir cümle bu aq ama cidden böyle bir şey var işte bir yer geliyor insan kendini tanımaya başlıyor. bu acaip bir şey, acaip bir ilgi.. başkası olma isteği ya da daha düzgün bir ifadeyle başkasının yerinde olma isteği: bütün bir sanat budur aslında. bunu umberto eco ve orhan pamuk'tan daha iyi anlayan çıkmadı; belki bir de ben ha bir de pink floyd var ya... kendimi konumladığım yere bak: umberto eco, ben, orhan pamuk, pink floyd... good squad ha? :) benim adım kırmızı'yı okuyanlar anladı ne denemek istediğimi gerçi çok karmaşık şeyler söylememişimim okumayanlar da anlamıştır... 



Sahnede çalan Müziğin, Rodrigo'nun "concierto de aranjuez"e benzerliği ilginç. Bir rivayete göre Rodrigo, ispanya iç savaşı sırasında vurulup düşen bir gerillanın düşme anına yaktığı bir ağıta;   bu sahnenin müziğini yapan ennio morricone'nin çocuk yaştaki bir mafya adayının vurulup düşme anıyla "selam çakması" niyeyse yadırgatıcı gelmiyor. Ama derdim bu değil.  Malum sergio leonne'nin "once upon a time in america" filminden bir sahne bu. Çocuk vurulmuştur ama Noddles'a "sadece ayağım kaydı Noddles" der. Vurulduğu için değil ayağı kaydığı için düştüğünü söylemektedir çocuk ; üstelik bunu vurularak düştüğünü kesinkes bilen birine söylemektedir. son nefesini verirken bile kendini kandırma çabası... Daha doğrusu kendini kandırırken başkasını da buna inandırma çabası, üstelik son nefesini verdiğini bildiğin anda bile bunu yapma motivasyonu... Nietzsche, Bütün felsefesini insanın bu motivasyonunu kırmaya adadı ama insanda niye böyle bir motivasyon var? niye "sadece ayağım kaydı Noddles; sadece ayağım kaydı"?

bir de bu şarkı var durduk yerde değil her zaman adamnın amına koyan şarkılardandır. klibi de her zaman adamın amına koyar. kadın adamı öptüğünde denize bakar. nehir denize kavuşmuştur (mudur) I don't know, neyse her neyse... 


devam edebilirim çünkü bir sürü şarkı var durduk yerde adamın amına koyan ama gerek yok sanırım. 10'larca şarkıyı not almıştım buraya ekleyeyim diye ama garip bir şekilde sıkıldım ve zaten konu da dağılmış yazdıklarıma bir baktım da. ve tabii buradan da klasik bir bülent aytok özaltıok özelliğine daha şahit oluyoruz: bekleneni verememek :) kimsenin benden bir şey beklediği falan yoktur tabii demek istediğim bu değil. kendimden beklediğim şeyi ben kendime veremiyorum













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.